İstiare(Eğretileme) Sanatı Nedir Kısaca Bilgi Bir sözün benzetme amacıyla başka bir söz yerine kullanıldığı edebi sanatlardan biridir.. İstiare de bir tür teşbih sanatıdır (benzetmedir) ancak benzeyen ya da kendisine benzetilen unsurlardan da yalnızca biri kullanılıp diğeri sezdirilir. Edebiyatta ve şiirde en çok Kullanılan söz varlığı, vezin, söz sanatları ve konular açısından Türk şiirinin yabancılaştığı bir dönemi örnekleyen dönemdir. Tanzimat Edebiyatı Tanzimat edebiyatı, Osmanlı devletinin gerileme ve çöküş döneminin başladığı yıllarda, 1839 yılında yayınlanan Tanzimat Fermanı ile başlayan akıma ait bir Derslerdebizleri az da olsa zorlayan konulardan olan "Edebi sanatlar (Söz sanatları)" ile ilgili hazırlamış olduğumuz anlaşılır ve kolay örneklerle sınavlar 9Sınıf Edebiyat Söz Sanatları Teşbih (Benzetme).Yazılı Soruları,YGS Puan Hesaplama,LYS Puan Hesaplama, Etkinlikler,Testler,Zümre Toplantı Tutanakları,Yıllık Planlar,Yazılı Soruları,Takdir Teşekkür Hesaplama,9.Sınıf Konu Anlatımları Testler TEŞBİH(BENZETME) SANATININ ÖRNEKLERLE AÇIKLANMASIKader KORKMAZ 1. Sözü daha etkili duruma getirmek için aralarında ilgi bulunan iki unsurdan güçsüz olanı güçlü olana benzetmektir. Sponsor Bağlantılar. İnsan aklı söz sanatları yapmaya belki de benzetmeyle başlamıştır. 2. Vay Tiền Nhanh Chỉ Cần Cmnd Nợ Xấu. HİKÂYE NEDİR? HİKÂYENİN TANIMI! Hikâye, yaşanmış ya da tasarlanmış bir olayın kişi, yer ve zaman unsurlarıyla birlikte anlatıldığı edebi metin türüdür. Hikâye, çoğunlukla gerçeğe yakın olması yönüyle masaldan; daha kısa ve kolay anlaşılır olması yönüyle romandan ayrılır. Hikâyede olaylar karmaşık değildir. Kişiler ise belli özellikleriyle ön plana çıkar. Ayrıca çok fazla olay örgüsü ve karakter içermez. Roman kadar uzun soluklu olmadığından, okuyucuyu anında kendine çekebilme özelliğine sahiptir. HİKÂYELERİN ÖZELLİKLERİ yaşamının belli bir bölümü ele alınır. ve zaman kavramı vardır. veya bir durum söz konusudur. amaç; düşündürmek değil, duygulandırmak ya da heyecanlandırmaktır. ya da düş ürünü bir olay kısa şekilde anlatılır. ayrıntıya girilmeden bir olay çerçevesinde olaylar yüzeysel ele alınır. konusu gerçek bir olaydan alınabileceği gibi tümüyle hayal ürünü de olabilir. olağanüstü, fantastik, masalımsı olaylara, kişilere pek yer verilmez. Gerçekliğe bağlı kalınır. belli bir olay öne çıkarılır. Bu olayın çevresinde bulunan kişi ve yerler sınırlıdır. çatışma romana göre daha kolay fark edilir. olayın geçtiği yerler ve zaman sınırlıdır. seçilmiş bir olay, bir durum, özel bir an, bireyin iç dünyasında belli bir duyarlık noktası ya da dikkatlerden kaçan bir ayrıntı üzerinde yoğunlaşarak okuyucuya hayatla ilgili mesajlar verir. romandaki gibi uzun psikolojik çözümlemelere, çevre, ortam, kişi tasvirlerine yer verilmez. özlü, yoğun ve sürükleyici bir anlatım vardır. Bu yüzden hikayeler bir çırpıda okunabilen, eğlenceli türlerdir. genellikle öyküleyici ve betimleyici anlatım türlerinden yararlanılır. genellikle di’li geçmiş zaman kipinde kullanılır. Konu yazarın kendi ağzından veya kahramanın dilinden aktarılır. edebiyatında Boccacionun Bokasyo, “Decameron Dekameron adlı hikâyeleri bu türün ilk modern örnekleri kabul edilir. modern anlamda edebî tür hâline gelmesi 19. yüzyıl yazarlarının metinleriyle mümkün olmuştur. Özellikle Fransız yazar MaupassantMaposan ve Rus yazar Çehov, kendi adları ile anılan hikâye tarzlarının kurucuları arasında yer alır. Modern anlamda hikâyenin Türk edebiyatında görülmesi Tanzimat Dönemi’ne rastlar. Ahmet Mithat Efendinin “Letaif-i Rivâyat” adlı eseri ile Samipaşazade Seazinin “Küçük Şeyler” adlı eserleri bu türün Tanzimat Dönemi’ndeki en önemli örnekleridir. Halit Ziya Uşaklıgilin hikâyeleri ile hemen arkasından Ömer Seyfettin yazdığı hikâyeler bu türün gelişmesini sağlar. Refik Halit Karayın “Memleket Hikâyeleri“, Sabahattin Alinin “Ses” ile “Kağnı“, Sait Faikin “Sarnıç” ile “Semaver” adlı kitapları bu türün nitelikli örneklerindendir. HİKÂYENİN UNSURLARI Hikâyeler; olay örgüsü, kişiler, zaman, mekân, konu, tema, çatışma, anlatıcı ve bakış açısı gibi unsurlardan oluşur. Olay Örgüsü Hikâye kişileri arasında cereyan eden ve sebep sonuç ilişkisine bağlı olarak gelişen organik bütüne olay örgüsü denir. Çatışma Hikâye kahramanları arasında oluşan dramatik anlaşmazlık veya aykırılığa çatışma denir. Çatışmalar genellikle insan ile insan, insan ile doğa, insan ile kendisi, insan ile toplum şeklinde kendini gösterir. Hikâye kişileri Hikâyenin unsurlarından olan kişiler iki farklı özellikte karşımıza çıkar. Hikâye metinlerinde olayın merkezinde yer alan ve ait olduğu toplumsal sınıfın özelliklerini taşıyan kişiye tip denir. Toplumsal bir sınıfı ya da zümreyi değil de sadece kendini temsil eden kişiye karakter denir. Zaman ve mekân Hikâyelerde zaman ve mekân gerçeğe yakındır. Genellikle belirli bir zaman ve mekân unsurları kullanılmaktadır. HİKÂYE TÜRLERİ Olay Hikâyesi Maupassant Tarzı Hikâye İlk örneklerini Fransız yazar Guy de Maupassant vermiştir. Olay örgüsü; kişi, zaman ve mekâna bağlıdır. Önce gerilimin arttığı bu hikâye türünde gözlem son derece önemlidir. Bu hikâyeler çarpıcı bir sonla olaylar çözüme kavuşturulur. Olay hikâyesi; serim, düğüm ve çözüm bölümünden oluşur. Merak ve heyecan uyandırma ön plandadır. Olay anlatımına ağırlık verilir. İdeal karakterlere yer verilir. Bir ileti etrafında gelişir. Serim Olayın geçtiği yeri, zamanı ve kişilerinin betimlendiği bölümdür. Düğüm Olayın neden-sonuç ilişkisine bağlı olarak geliştiği ve merak unsurunun zirveye çıktığı bölümdür. Çözüm Merak edilen soruların çözüm bulduğu, merak unsurunun giderildiği bölümdür. ÖNEMLİ Olay hikâyesinin Türk edebiyatındaki kurucusu Ömer Seyfettin’dir. Diğer önemli temsilcileri Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Sabahattin Ali… Durum Hikâyesi Çehov Tarzı Hikâye İlk örneklerini Rus yazar Anton Çehov vermiştir. Konular genellikle günlük yaşamdan seçilir. Günlük hayatın herhangi bir kesitini alıp anlatır. Olay hikâyesindeki gibi serim, düğüm, çözüm bölümleri bulunmaz. Bu tarz hikâyelerde zaman ve mekân belirsiz olabilir. Bu hikâyelerde zaman, mekân ve kahramanların yaşamları sezdirme yoluyla verilmeye çalışılır. Olay ve durumların akışı okuyucunun hayal gücüne bırakılır. Kişiler kendi doğal ortamlarında hissettirilir. Olay değil, tema önemlidir. Durum hikâyesinde amaç; insanların davranışları, düşünceleri, ikili ilişkileri karşısında gösterdiği tepkiyi göstermektir. ÖNEMLİ Durum hikâyesinin Türk edebiyatında iki önemli temsilcisi vardır Sait Faik Abasıyanık ve Memduh Şevket Esendal. Olay Hikâyesi ile Durum Hikâyesi Arasındaki Farklar Olay Hikâyesi Serim, düğüm ve çözüm bölümlerinden oluşur. Ağırlık noktası olaydır. Merak ögesi canlı tutulmuştur. Şaşırtıcı, beklenmedik bir sonla biter. Hareket ön plandadır. Genellikle Öyküleyici anlatım kullanılır. Durum Hikâyesi Serim, düğüm ve çözüm bölümleri bulunmaz. Ağırlık noktası durumdur. Merak ögesi geri plandadır. Bitmemişlik duygusu söz konusudur. Durağan bir akış vardır. Psikolojik tahliller geniş yer tutar. Öyküleme hikâye etme Kurgulanmış ya da yaşanmış bir olayın bir başkasına söz ya da yazıyla aktarılmasına öyküleme hikâye etme denir. Betimleme Tasvir etme Bir varlığın ya da yerin özellikleri, insan zihninde uyandırdığı izlenimleri sözcükler aracılığıyla inanın gözünün önüne getirecek şekilde anlatılmasına betimleme denir. İç konuşma İç monolog Anlatmaya bağlı sanatsal metinlerde anlatılmak istenen şeylerin kahramanın zihninden geçenler şeklinde okuyucuya aktarılmasına denir. Unutma Öykülemede hareket vardır. Televizyon izlemek gibidir. Betimlemede ise, hareket yoktur. Fotoğraf veya resim gibi insan zihninde yer edinir. Diyalog tekniği Anlatmaya bağlı edebi metinlerde en az iki kişinin karşılıklı konuşmalarına dayanan türdür. Hikaye Türünün Tarihi Gelişimi Dünya Edebiyatında Hikaye Dünya edebiyatında hikaye türünün kurucusu İtalyan yazar Boccacio’dur. En Önemli öykü kitabı ise Decamerondur. Hikaye türünün diğer önemli yazarları Rusya’da Çehov, Fransa’da Maupassant, Amerika’da O’Henry Türk Edebiyatında Hikaye Türk edebiyatımızda modern hikayeden önce “halk hikayesi, destan, masal efsane, mesnevi” türlerinde öykünün yerini tutan, anlatma ihtiyacını karşılayan ürünler vardı. Modern hikaye örneklerimiz Tanzimat dönemi ile birlikte görülür. Modern öyküye geçişin ilk örneği Emin Nihat’ın masal özellikleri taşıyan “Müsameretname” adlı eseridir. Türk edebiyatımızda ilk hikaye örneği Ahmet Mithat Efendinin “Letaif-i Rivayat” adlı eseridir. Batılı anlamdaki öykü örneğini ise Türk edebiyatımızda ilk Sami Paşazade Sezai “Küçük Şeyler” adlı eseriyle vermiştir. Öykü asıl gelişimini edebiyatımızda Servett-i Fünün ve Mili edebiyat döneminde sağlamış, Cumhuriyet döneminde ise bunu pekiştirmiştir. Türk edebiyatımızdaki en önemli öykü yazarları; Sait Faik Abasıyanık, Ömer Seyfettin, Memduh Şevket Esendal, Halikarnas Balıkçısı, Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Aziz Nesin ve Haldun Taner’dir Anlatmaya Bağlı Edebi Metinlerde Anlatıcı Anlatıcı Olay örgüsüyle oluşan edebi metinlerde okura olayı aktaran kişidir. Anlatıcı eseri yazan kişi değildir. Eseri yazan gerçek kişidir. Edebi metinlerde olayı aktaran ise hayali kişidir. Edebi metinlerde olay birinci kişi ben veya üçüncü kişi o ağzından aktarılır. Anlatım üç bakış açısıyla aktarılır Hâkim İlahi – Tanrısal bakış açısı Anlatıcı kendisinden bahsetmez. tekil kişiyi o kullanır. Anlatıcı bu bakış açısında her şeyi bilir. Anlatıcı her zamanda ve her yerdedir. Olayı ve eserlerdeki kahramanları her yönüyle bilir. Olayın psikolojik yönünü iyi tahlil eder. Kahramanların duygu ve düşüncelerini, akıllarından geçen her şeyi bilir. Önemli İnsanın aklından geçen ne varsa anlatıcı bunu aktarıyorsa bu kesinlikle hâkim bakış açısıyla yazılmıştır. Kahraman bakış açısı Anlatıcı olayın kahramanıdır. Olaylar başkarakterin ağzıyla anlatılır. Anlatıcı görüp yaşadıklarını anlatır. Bunun dışına çıkamaz. Bundan dolayı da anlattıkları sınırlıdır. Anlatıcı bu tarz hikâyelerde sadece duyulan, görülen, yaşanılan ve bilinen olaylardan bahsedebilir. Gözlemci bakış açısı Kameraman Olayların kamera sessizliğinde anlatılmasıdır. Olaylara müdahale etmez. Olaylarda taraf tutmaz. Etrafında olup bitenleri bir kamera gibi izler. Tarafsız bir tutumla gördüklerini okura anlatır. Sait Faik Abasıyanık 1906 – 1954 Durum Çehov tarzı hikâyesinin Türk edebiyatındaki kurucusudur. Klasik hikâye tarzını yıkıp yerine duruma dayalı hikâyeleri getirmiştir. Hikâye kahramanlarını usta ve şiirsel bir dille ele almış hem iyi hem de kötü yönlerini birlikte vermiştir. Hikâyelerinde toplumsal sorunlardan çok bireyin sorunlarına yönelmiştir. Hikâyelerinde ele aldığı kişiler genellikle alt tabakadaki insanlardır. Hikâye, şiir, röportaj ve roman türlerinde eser verdi. Hikâyelerinde mekân olarak genellikle İstanbul’u seçen yazar Adalar’a, özellikle de Burgazada’ya önem verdi. Balıkçılar, işsiz insanlar, kahvelerde pinekleyenler, garip insanlar ele aldığı karakterlerden bazılarıdır. Eserlerinde diyalog ve iç konuşma anlatım tekniklerinden yararlandı. Hikâyeleri Semaver, Sarnıç, Lüzumsuz Adam, Mahalle Kahvesi, Havada Bulut, Son Kuşlar ve Alemdağ’da Var Bir Yılan Romanları Medarı Maişet Motoru, Kayıp Aranıyor Post Views 377 İfadeye zenginlik katmak, anlatımı güçlendirmek gibi amaçlarla kullanılan ifadelere “edebi sanat” ya da “ söz sanatları” denir. Teşbih Aralarında ilişki bulunan iki kavram ya da varlıktan zayıf olanın güçlü olana benzetilmesidir. Bir benzetmede 4 temel öge bulunur Benzeyen Bir güçlü özellik kazanacak olandır. Benzetilen Güçlü özelliğe sahip olup onu “benzeyen”e verecek olandır. Benzetme Yönü Güçlü olanın güçlü özelliğidir. Bu özellik açısında benzetme gerçekleşecektir. Benzetme Edatı Benzetmede kullanılan edatlardır. gibi, kadar ... Dört ögenin de kullanıldığı benzetmelere “tam teşbih” denilir Örnekler ​ Aslan gibi güçlü asker Asker güçlülük açısından aslana benzetilmiştir. Tilki gibi kurnaz çocuk Çocuk kurnazlık yönünden tilkiye benzetilmiştir. ​​ Benzetme ögelerinden birinin kullanılmadığı teşbihlere “kısaltılmış teşbih” denilir Örnekler ​ Babası aslan gibidir, dikkatli olmalısın. Benzetme yönü “güçlü” kullanılmamış. Benzeyen Benzetilen B. Edatı Yılan gibi adam Benzetme yönü “sinsi” kullanılmamış. Benzeyen B. Edatı Benzetilen Benzetme ögelerinden sadece benzeyen ve benzetilenin kullanıldığı benzetmelere “güzel benzetme” ya da “teşbih-i beliğ” denir. Örnekler Kömür gözlüm Kömür→ benzetilen / göz → benzeyen Kalem kaşlım kalem → benzetilen / kaş → benzeyen Aslan asker aslan → benzetilen / asker → benzeyen ​ ​ Teşhis Kişileştirme İnsan dışı varlık ya da kavramlara insana ait özellikler yüklemeye teşhis ya da kişileştirme denilir. Örnekler Mezarlıkta ağlayan selvileri görünce üzüldüm. Selvi ağaçlarının ağlaması Kuşlar toplanmış, sohbet ediyorlardı. Kuşların sohbet etmesi Bir balina köpek balığını azarlıyordu. Balinanın azarlaması İntakKonuşturma​ İnsan dışı varlıkların insan gibi konuşmalarına denilir. Aslan − Burası benim krallığım, dedi. Yukarıdaki örnekte aslan için kullanılan “dedi” yüklemi intak değil teşhistir. Çünkü bir şey demek insana ait bir özelliktir. Ancak dediği şey olan konuşmanın kendisi intaktır. Kısaca “ Burası benim krallığım” cümlesi intak, “dedi” sözcüğü ise teşhistir, diyebiliriz. Örnek Horoz − Bana bak kaz, canımı sıkmaya başladın! Kaz - Hadi ya, bak şimdi çok korktum! Tilki Sinsice arkadan yaklaşarak− Hey beyler, Birisi korkmaktan mı bahsetmişti? Mübalağa Abartma Söylenecek ya da yazılacak düşüncenin daha etkili olması için olduğundan fazlaymış gibi aktarılmasına denilir. Örnekler İçimde ateşler yanıyor. → Sıkıntılarını çokluğunu ya da büyüklüğünü anlatmak istemiş. ​Onu dünyalar kadar seviyorum.→ Sevgisinin büyüklüğü ifade etmiş. ​Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda.→ Şair çok şehit verildiğini ifade etmek istemiş. ​Evliya Çelebi Erzurum’da, “Damdan dama atlarken bir kedi havada donmuş, bahar gelince çözülmüş karşı dama düşmüş, sonra da gitmiş.” şeklindeki cümlesi ile Erzurum’un kışlarının sertliğini anlatmak istemiştir. Bu dersimizde; Türk Dili ve Edebiyatının ilk ve temel konularından olan Güzel Sanatlar ve Edebiyat konusu incelenecektir. Bu konunun tam olarak anlaşılabilmesi ve sınavlarda başarılı olabilmek için yaklaşık sadece 4 saatinizi teorik çalışmaya ayırmanızı öneriyorum. Bu başlık altında yapılacak incelemede bir çok yeni tanımla karşılaşacaksınız. Güzel Sanatlar ve Edebiyat konusu ile ilgili olarak dikkat etmeniz gereken bir husus daha vardır. Aşağıda yer alan kavram bağlamı sizin mevcut ders müfredatından farklı olsa da ancak sitemizin anlatımımız daha kapsayıcı olduğunu konu anlatımımız tamamlandığında Güzel Sanatlar ve Edebiyat konusu ile ilgili olarak aşağıda yer alan sorulara cevap bulmanız hedeflenmektedirGüzel sanatlar nelerdir? Güzel sanatların sınıflandırılması nasıl gerçekleşmektedir? Edebiyatın güzel sanatlar içindeki yeri nedir?Edebiyatın insan hayatındaki yeri nedir?Edebiyatın diğer bilimler ile ilişkisi nedir?Edebiyatın dil ile ilişkisi nasıl açıklanır?Edebiyatın kültür ile ilişkisi nasıl tanımlanır?Metin nedir? Edebi Metin nedir? Metnin özellikleri nelerdir? Metinlerin sınıflandırılma şekilleri nelerdir? Metinler arasındaki farklar nelerdir?Edebi metinlerin özellikleri nelerdir?Edebi metinler nelerdir? Edebi metinler nasıl sınıflandırılır? Güzel Sanatlar ve Edebiyat konusunun kavram bağlamı ve alt başlıkları aşağıda yer almaktadır. Başlıklar altında hızlıca geçiş yapabilir dilediğiniz konuya geçerek çalışmalarınıza devam İçeriği1 Güzel Sanatlarda Edebiyatın Sanatın Sanatın Sanat-Zanaat Güzel Sanatların Plastik Fonetik Dramatik Güzel Sanatların Sanat Eseri ve Başlıca Güzel Güzel Sanatların İnsan Hayatındaki Yeri ve Sanat ve Sanatçı Edebiyatın Güzel Sanatlar İçerisindeki Yeri2 Edebiyatın Bilimlerle Edebiyat ve Tarih Edebiyat ve Sosyoloji Edebiyat ve Psikoloji Edebiyat ve Felsefe Edebiyat ile Bilim ve Teknik İlişkisi3 Dilin İnsan ve Toplum Hayatındaki Yeri ve Dil, İnsan ve İletişim Dilin Saussure’deki Dil-Söz Dilin Tarihî ve Sosyal Dil ve Kültür Dil, Edebiyat ve Kültür Konuşma Dili ve Yazı Konuşma Dili ve Yazı Dili Arasındaki Dilin Kullanımındaki Farklılıklar4 Metnin Tanımı ve Metinlerin Metinler Arasındaki Farklar5 Edebi Edebi Metnin Tanımı ve Edebî Metinlerin Coşku ve Heyecanı Dile Getiren Metinler Şiir Olay Çevresinde Oluşan Edebi MetinlerGüzel Sanatlarda Edebiyatın YeriSanatın DoğuşuSanatın nasıl doğduğu kesin olarak bilinmemekle beraber resim, heykel, barınak ve dokuma gibi etkinlikleri sanat olarak kabul ettiğimiz zaman, tarihte sanat ve sanatçının bulunmadığı toplum yoktur. İnsanlar, ilk çağlardan bu yana evreni, kendisini, olay ve olguları algılama ve algıladıklarını diğer insanlarla paylaşma ihtiyacı hissetmiştir. Bunun için her dönemde farklı yollar ve yöntemler geliştirmiştir. Duygu, düşünce, heyecan, istek ve beklentilerini sanat yapıtlarıyla ortaya koymuşlardır, ilk insanların duygularının resim diliyle ifadesi olarak sanat, ilkel toplumlarda mağara duvarlarında yer TanımıSanatın tarihi çok eski olduğu için değişik dönemlerde değişik sanat tanımları ortaya çıkmıştır. İnsanlık tarihi boyunca pek çok kişi sanatı kendine göre tanımlamıştır. Bu tanımların ortak noktalarından yola çıkılarak şöyle bir tanım yapılabilir Sanat, insanların, kendileri ve doğa karşısındaki duygu ve düşüncelerini çizgi, renk, biçim, ses, söz ve ritim gibi unsurlarla güzel ve etkili bir biçimde ve kişisel bir üslupla ifade etmesidir. Bir başka tanıma göre ise sanat; bir duygu, tasarı ya da güzelliğin anlatımında kullanılan yöntemlerin tümü ve bu anlatım sonucu ortaya çıkan üstün yaratıcılıktır. Yani insan yaratıcılığının, yeteneklerinin ve düş gücünün; mimari, resim, heykel, tiyatro, müzik ve edebiyat gibi çeşitli ürünlerle ortaya tarihçiler, sanatçı veya estetik bilimi ile uğraşanlar sanatı değişik biçimlerde tanımlamışlardır. Ünlü sanat tarihçisi Herbert Read “Sanat, güzellik duygusunun maddeye yansımasıdır.” der. Benette Groce “Sanat bir anlatım aracıdır ve temeli sezgiye dayanır.” der. Eflatun Platon, sanatı bir I kopyayı tekrar kopya etmek, imgeyi tekrar imgelemek olarak tanımlamış ve sanatın bir yansıtma olduğunu Farkıİnsanların, duygu ve düşüncelerini ses, çizgi ve renklerle ortaya koymaya; başlamasıyla sanat eserleri de oluşmaya başlamıştır. Her sanat eseri, insanla ya da insanla ilişkili bir şeyle ilgilidir; belli bir varlığı anlatır, ondan bir ke- sit ortaya koyar. İnsanların çeşitli ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yaptıkları i dokumacılık, aşçılık, marangozluk, kunduracılık ve duvarcılık gibi etkinliklere zanaat adı verilmiştir. Bu etkinliklere endüstriyel sanatlar da denmiştir. Burada söz konusu olan, maddi ihtiyaçların karşılanmasıdır. Sanat ise hoş ve güzel etki oluşturmak amacıyla yapılan etkinliklerin bütünüdür. Bu amaçla yapılan ekinliklere zamanla güzel sanatlar denmeye Sanatların SınıflandırılmasıEdebiyat, müzik, resim, heykel, mimarlık, tiyatro vb. insanda coşku ve hayranlık uyandıran sanatlar güzel sanatlar olarak adlandırılır. Her sanatçının kendini ifade ediş şekli farklıdır. Bu; resim, müzik, heykel, sinema, tiyatro, şiir şeklinde olabilir. Sanatçılar sesle, sözle, çizgiyle, renkle, taşla, ahşapla ve benzeri malzemelerle duygu ve düşüncelerini ifade eder. Bu iletişimde kullanılan malzemeye göre farklı sanat alanları ortaya sanatlar, geleneksel sınıflandırma ve modern sınıflandırma olmak üzere iki şekilde sınıflandırılırGeleneksel sınıflandırmada güzel sanatlar, sanatçının kullandığı malzemeye ve sanat eserlerinin seslendiği duyu organlarına göre üç ana başlıkta SanatlarMaddeye biçim veren sanatlardır. Göze hitap ettiği için görsel sanatlar olarak da adlandırılır. Mimarî, resim, heykel, kabartma, seramik, minyatür, hat, tezhip, ebru vb. sanatlar bu gruba girer. Bu sanatlar durağandır; zamanın tek bir anını, tek bir duyguyu SanatlarSes ve söze biçim veren sanatlardır. Kulağa hitap ettiği için görsel sanatlar olarak da adlandırılır. Edebiyat ve müzik gibi sanatlar fonetik sanatlardır. Bu sanatlar sürekli olduğu için zamanın değişik anlarını, farklı duygu ve düşünceleri SanatlarHarekete biçim veren sanatlardır. İnsanın, eyleme dönüşmüş ifadelerle kendini veya bir olayı, bir olguyu anlattığı sanatlardır. Ritmik sanatlar olarak da adlandırılır. Tiyatro, pandomim, opera, müzikal oyun, bale, kukla gibi sahne sanatları, sinema, gölge oyunu gibi türleri bu sanatlara örnek olarak sınıflandırmada ise güzel sanatlar, nitelik ve teknikleri göz önünde bulundurularak Sanatlarıİki boyutlu sanat çalışmaları yani bir eni ve bir boyu olan kâğıt veya tuval üzerine, bir duvar ya da kumaş üzerine uygulanan sanatlardır resim ve türleri yağlı boya, sulu boya, baskı sanatları vb., duvar resmi, minyatür, karikatür, fotoğraf, süsleme Hacim SanatlarıÜç boyutlu sanat çalışmalarıdır heykel, seramik, kabartma, anıtlar Mekan Sanatlarıİç ya da dış mekânı kapsayan ya da düzenleyen sanat dallarıdır mimari, çevre düzenlemesi, mekâna ilişkin tüm tasarım Dil SanatlarıEdebiyat ve yazı türlerini kapsayan sanatlardır roman, öykü, şiir, deneme, anı, günlük, gezi yazısı, tiyatro metni, film senaryosu Ses SanatlarıMüzik ve müziğin bütün türlerini kapsayan sanatlardır halk müziği, klasik müzik, tasavvuf müziği, arabesk müzik, popüler müzik SanatlarMaddeye biçim veren sanatlardır. Göze hitap ettiği için görsel sanatlar olarak da adlandırılır. Mimarî, resim, heykel, kabartma, seramik, minyatür, hat, tezhip, ebru vb. sanatlar bu gruba girer. Bu sanatlar durağandır; zamanın tek bir anını, tek bir duyguyu SanatlarSes ve söze biçim veren sanatlardır. Kulağa hitap ettiği için ritmik sanatlar olarak da adlandırılır. Edebiyat ve müzik gibi sanatlar fonetik sanatlardır. Bu sanatlar sürekli olduğu için zamanın değişik anlarını, farklı duygu ve düşünceleri SanatlarHarekete biçim veren sanatlardır, insanın, eyleme dönüşmüş ifadelerle kendini veya bir olayı, bir olguyu anlattığı sanatlardır. Ritmik, sanatlar olarak da adlandırılır. Tiyatro, pandomim, opera, müzikal oyun, bale, kukla gibi sahne sanatları, sinema, gölge oyunu gibi türleri bu sanatlara örnek olarak Sanatlarıİnsanın sadece beden hareketleriyle anlatım gücü kazanan sanatlardır bale, dans türleri, halk dansları, pandomim Sanatlar İnsanın bir eylemle kendini veya bir olayı, bir olguyu anlattığı sanatlardır tiyatro, opera, müzikal oyun, kukla, gölge oyunu, sinema Sanatların ÖzellikleriGüzel sanatların temeli olan başlıca nitelikler güzellik, etkileyicilik, öğreticilik, evrensellik ve Güzellik estetik, sanatın en önemli niteliğidir. Ancak her dönemin, her toplumun, her bölgenin kendine özgü bir güzellik anlayışı Sanat, estetik yaşantı oluşturmak için gerekli dürtüleri yaratma becerisi olarak görülmektedir. Bu yüzden sanatın en önemli özelliklerinden biri de Tarihe baktığımızda sanatın eğitsel öğreticilik işlevine de tanık oluruz. Başta dinsel öğretiler, sanat aracılığıyla kitlelere Bir Yunan heykeli, bir Osmanlı mimarisi, bir Uzak Doğu resmi farklı anlayışların ürünleridir. Ama bu yapıtların her birinde ayrı bir güzellik, ayrı bir çekicilik buluruz. Bu, tüm insanlığa hitap eden bir güzelliktir. İşte bu nedenle evrensellik, sanatın en temel niteliklerinden Bir manzara ile o manzarayı konu alan resim arasında fark vardır. Biri olandır, diğeri olanı kişinin yorumuna, algısına, zevkine, anlatım biçimine ve içinde bulunduğu her türlü duruma göre değiştirerek yeniden ortaya koymadır. Yani sanat, doğanın olduğu gibi aktarımı değildir. Doğanın değiştirilmesiyle ortaya çıkar. Sanat bireysel bir üretimdir. Ortaya çıkan ürün, benzersizdir. Doğadaki kuş, böcek, şelale vb. sesler ile bir beste arasındaki fark, sanatçının yaratıcılığının Eseri ve Özellikleriİnsanlar tarafından ortaya konmuş, insanlarda estetik hazlar, heyecanlar ve tepkiler uyandırmayı amaçlayan yapıtlara sanat eseri denir. Sanat eseri, bir tasarım sonucu ortaya çıkar. Bir sanat eserinin temel işlevi, insanda estetik tepki doğurmasıdır. Dolayısıyla estetik tavır sonucu oluşan bir eserdir. Bir tiyatro oyunu, bir heykel, bir tablo, bir müzik parçası vb. birer sanat eseridir. Bu eserleri ortaya koyan kişilere sanatçı denir. Sanat eseri; sanatçı, sanat eseri ve sanat eserini anlayıp değerlendiren kişilerden meydana gelir. Her sanat eseri, belli bir varlığı anlatır, ondan bir kesit ortaya koyar. Bir resim, belli bir tabiat parçasının resmidir veya bir insanın tiyatro oyunu, belli olayların simgelenmesidir. Bir şiir ya da müzik parçası ya tabiattan ya da insan ruhundan, insan duygularından bir anlatımdır.– Sanat eserinin en önemli özelliği “biricik” olmasıdır.– Sanatçının özgün kişiliğinin ürünüdür.– Tek tip üretim olmadığından zanaat ve teknolojiden ayrılır.– Duyu organlarına hitap eden bir yapısı vardır.– Evrenseldir, tüm insanlığın ortak malıdır.– Kalıcıdır, geçmişten günümüze, günümüzden geleceğe Güzel SanatlarEdebiyatOlay, düşünce, duygu ve hayalleri dil aracılığı ile estetik bir şekilde nazım veya nesir yoluyla ifade etme sanatıdır. Okuyucuya estetik bir lezzet sunmayı amaçlamayan onu bir konuda aydınlatacak teknik bilgileri içeren yapıtlar bilimsel makale veya kitaplar, gazete haberleri vb. edebiyatın dışında değerlendirilir. Ayrıca edebiyat, sadece yazılı metinleri kapsamaz, bazı edebiyat eserleri sözlü ürünler olarak da ortaya biçim ve anlamlı titreşimler kazanmış hâlidir. Biçim ve titreşim içeren bir ses oluşumunun müzik olarak kabul görmesi için dinleyende duygulara yönelik etkileşim yapması esastır. Müzikte, belli bir ahengin ortaya çıkması için, farklı ses değerlerine sahip “nota”lardan yararlanılır. Müzik; dil ve ırk fark etmeksizin doğrudan duygulara hitap eden bir sanat dalı olduğundan, herkesin anlayabildiği en etkili dildir, insanın eğitim sürecinde müzik önemli yer tutmakta, duyuşsal ve bilişsel yönden onu ve düşüncelerin, herhangi bir yüzeye çizgi ve renklerle hatta günümüzde hemen her tür malzemenin de kullanılarak yansıtıldığı bir sanat dalıdır. Resim yapmakta kullanılan teknoloji; malzemeleri de geliştirmiş, bitki yağlarıyla elde edilen boyaların yerini, daha kalıcı, kullanımı daha kolay boyalar almıştır. Tarih boyunca duvarlara, taşa, tahtaya, deriye, metallere, kumaşlara, kâğıda, cama vb. malzemelere resim taş, maden, tahta gibi çeşitli malzemeyle temsil etme sanatıdır. Üç boyutlu yükseklik, genişlik, derinlik olan bu ürünler, heykeltıraşın duygularını yansıtır. Bu iş, kesim, biçimleme, kalıplama gibi özel tekniklerle hazırlanan çeşitli malzemeyle yapılır. Genellikle insan, hayvan ya da nesnelerin heykelleri yapılır. Taş ve ahşap gibi malzemelerden yontularak yapılabileceği gibi, kil, balmumu gibi ara malzemelerden modellenerek, bronz ve tunç gibi metallerden de dökülebilir. Heykel ve heykelciliğin tarihi eski zamanlara kadar uzanır. Kazılarda mermer, ağaç, taş, pişmiş toprak, metal gibi çok çeşitli malzemelerden yapılmış heykel ve heykelciklere yaşamasını kolaylaştırmak ve barınma, dinlenme, çalışma, eğlenme gibi eylemlerini sürdürebilmelerini sağlamak üzere gerekli mekânları, işlevsel gereksinmeleri ekonomik ve teknik olanaklarla bağdaştırarak estetik bir biçimde inşa etme sanatıdır. Mimari, insanlık tarihinin her döneminde önemini korumuş; dinî yapılardan saraylara ya da bir kentin dokusunu oluşturan basit konutlara kadar her türlü açık ve kapalı mekânı “hatt” sözcüğünden gelen ve yazı, çizgi, çığır, yol manalarına sahip olan “hat” kelimesi, terim olarak “Arap yazısını estetik ölçülere bağlı kalıp, güzel bir şekilde yazma sanatı hüsn-i hat” olarak açıklanmıştır. Bir süsleme sanatı olan hat sanatı ya da hüsn-ü hat veya kaligrafi, yazı sistemleri ve yazı öğeleri kullanılarak geliştirilen, sıklıkla dekoratif amaçla kullanılan bir görsel sanat türüdür. Hat sanatının kendini en çok belli ettiği yerler ince işlenmiş ve küçük boyutlu resimlere ve bu tür resim sanatına verilen addır. Daha çok; kâğıt, fildişi ve benzeri maddeler üzerine yapılmıştır. Kitapları resimlemek amacıyla yapıldığından boyutları küçük tutulmuştur. Minyatürün köklerinin Orta Asya’ya kadar uzandığı bilinmektedir. Yazma eserlerin süslemesinde ve konuların görüntü ile açıklanmasında “nakkaş” adı verilen ustaların eliyle büyük bir beceriyle ile süsleme anlamına gelen tezhip; Kur’an ayetleri, ferman ve berat gibi değerli evrak ve levhaların yüksek manevi değerini ifade etmek amacıyla gelişen bir sanat dalıdır. Tezhipte temel malzeme altın ya da boyadır. Altın, varak denilen, dövülerek inceltilmiş tabakalar hâlinde yoğunlaştırılmış su üzerine özel hazırlanmış boyalarla oluşturulan desenlerin kağıt üzerine geçirilmesi yoluyla yapılan bir süsleme sanatıdır. Özel yöntemlere sahip geleneksel bir süsleme sanatı olan “ebru” sözcüğüne köken olarak bulut anlamına gelen Farsça “ebr” sözcüğü gösterilmektedir. Bu sözcükten türetilen ve “bulut gibi” ya da “bulutumsu” anlamına gelen “ebri” sözcüğü Türkçede değişerek “ebru” biçimini oyuncuların sergilemesi amacıyla hazırlanmış gösteridir. Farklı bir şekilde duyguların ve olayların hareket ve konuşmalarla anlatılmasıdır. Tiyatro eseri, olayları oluş yoluyla gösterir. Bu yönüyle konuşma ve eyleme dayanan bir gösteri bir kavramı, bir düşünceyi, bir konuyu sesle desteklenen devinim- li resimler yardımıyla ortaya koyan sanat dalıdır. Sinema sanatı 20. yüzyılda gelişmiş, kendinden önce yaygınlık kazanmış bulunan edebiyat, resim, müzik gibi çeşitli sanat dallarına dayalı, büyük teknik beceri gerektiren karmaşık bir daha çok; tarihten, mitolojiden, efsanelerden veya güncel olaylardan alan, sözlerinin tümü veya birçoğu bestelenmiş, içinde görsel öğeler barındırabilen dans, dekor, kostüm, ışık vb. sahne sanatıdır. Bir orkestra veya müzik topluluğunun eşliğinde sunulan eserin yazılı metnine “libretto” adı verilir. Oyun süresinin çoğunu sözlü bölümler oluşturur. Sözler, konunun akışına göre belli başlı müzik türleri içinde ve duyguları müzik veya türlü eşyalar eşliğinde bazen dansla, bazen de gövde ve yüz hareketleriyle yansıtmayı amaçlayan sözsüz oyundur. Pandomimde sanatçı, yüz mimiklerini, el kol ve beden hareketlerini kullanarak temayı anlatmaya Sanatların İnsan Hayatındaki Yeri ve ÖnemiSanat, aklı ve duyguları yetkinleştiren, insan hayatının temelini oluşturan en önemli unsurlardan biridir. Sanata ilişkin üretimler bireyi güzelliğe, estetiğe, sevgiye ve hoşgörüye yönlendirerek bireyin ve toplumun çağdaş anlamda gelişimine ve toplumsal barışa katkıda sanatlar alanında ortaya konan eserler, insanları kötü duygulardan arındırarak onlara güzel duygular aşılar. Bunun yanı sıra içinde yaşadığı toplumun ve ulusun insanlarına bir kişilik ve yaşama bilinci aşılayarak birlik sağlar, insanların birbirine yaklaşmasına ortam ve Sanatçı İlişkisiİnsan etkinliği olan sanatın, insanlıkla yaşıt olduğu söylenebilir. Sanat, bir insan uğraşı olarak yine insanın kendini ifade etme yollarından biridir. Herkesin yapabileceği bayağı işler sanat eseri sayılmayacağı gibi, bunları ortaya koyanların da sanatçı olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Bu yüzden bir yapıtın sanat eseri olabilmesi için, insan emeğinin ürünü olması, güzel olması ve biricik olması gerekmektedir. Yani sanat eseri her zaman tek, eşsiz ve benzersizdir. Kopya edilebilen ama asla tekrarlanamayan bir yapıya sahiptir. Sosyal yaşam, sanatçıyı ve sanat eserini; sanat eseri de toplumu etkiler. Sanatçı, çağının ve toplumunun özelliklerinden beslenir ve etkilenir, ortaya koyduğu eserlerle toplumu Güzel Sanatlar İçerisindeki YeriSanatın amacı, insanlarda güzel duygular uyandırmak, insan hayatını renklendirmek, güzelleştirmektir. Resim, tiyatro, sinema, şiir, müzik, roman ve öykünün olmadığı bir dünyada yaşadığımızı düşünürsek sanatın insan hayatı için ne kadar vazgeçilmez ve önemli olduğunu kendilerini, kişisel yeteneklerine göre farklı güzel sanatlarla ifade eder. İşte edebiyat bu güzel sanatların bir koludur. Sözde, yazıda, düşüncede, hayalde güzellik anlamına gelen edebiyat; dil ile gerçekleştirilen, malzemesi dil olan güzel sanat etkinliğidir. Duygu, düşünce ve hayaller dil ile anlatılır. Bu bakımdan dil güçlü bir iletişim aracıdır. Çağlar öncesinde ortaya konan sanat eserleri, dil sayesinde günümüze kadar varlığını Bilimlerle İlişkisiEdebiyat, insanı ve onun yaşamını konu edinen bir sanat olduğundan, insanı inceleyen bilim dallarıyla ilişki kurar, bu bilimlerden yararlanır. Dolayısıyla edebiyat alanında eser veren sanatçıya bu konuda hiçbir sınır konulmamıştır. Böylece sanatçı, eserini oluşturma sürecinde tarihten psikolojiye, felsefeden sosyolojiye birçok bilim dalının verilerini edebiyat sanatının kurmaca dünyası içinde kalarak ve Tarih İlişkisiEdebî eserlerde, tarihî bir konu, olay ya da kişilik işlenebilir. Edebî eser, bir tarih kitabı olmadığı için tarihe bilimsel yöntemlerle yaklaşmaz ve tarihî gerçekliği olduğu gibi, bire bir yansıtmaz. Ancak yansıttığı gerçekliğin tarihî gerçekliğe ters düşmemesi için tarihten yararlanması eserin inandırıcılığı bakımından önemlidir. Tarih romanlarının başarılı ismi Kemal Tahir ile ilgili olarak İsmet Bozdağ’ın aktardığı bilgi, bu düşünceyi destekler niteliktedir “Masasının üstünde 3000 sayfaya yakın not vardı. Kayı aşiretinin Asya göçünü, 13. yüzyıl Bizans’ını, Selçuklular’ını, Moğol’unu iyiden iyiye incelemiş, notlar almış, yapılan gravür ve resimleri görmüş, Anadolu Ahîlik teşkilatını dikkatle araştırmış; o çağ Asya ve Avrupa milletlerinin sosyal ve kültürel yapılarını gözden geçirmiş, saz şairlerinin hayatlarını okumuş, cönkler karıştırmış ve böylece masanın üstünü kaplayan 3000 sayfaya yakın not çıkarmış. Bütün bunlar, yazacağı yeni roman için.”Bir ulusun sözlü ve yazılı dil ürünlerini ve onların yazarlarını bilimsel bir yöntemle tarihî akış içinde inceleyen bilim dalına edebiyat tarihi denir. Edebiyat tarihi, bir ulusun geçmişteki düşünce yapısını, dünya anlayışını, kültür ve uygarlık birikimini yeni kuşaklara aktarır. Böylece kuşaklar arasında köprü kurarak yeni kuşakların daha iyiyi, doğruyu, güzeli bulmalarına yardımcı olur. Bizde Tanzimat Dönemi’ne kadar edebiyat tarihi, şairlerin hayat hikâyelerinin anlatıldığı tezkirelerden ve Sosyoloji İlişkisiEdebiyatın genel anlamda konusu, toplum içinde yaşayan bir varlık olan insandır. Dolayısıyla edebiyat ürünleri de insanı, insanın toplumsal yaşamda diğer insanlarla ilişkilerini ele alır. Bu nedenle edebiyat bir bakıma toplumun yansıtıldığı bir ayna sayılır. Edebiyatın bu yansıtmada yararlandığı bilim dalı ise sosyoloji yani toplum bilimidir. Bu yönüyle edebiyatın ve sosyolojinin konusu edebiyat ürünleri, sosyoloji bilimine kaynaklık edebilir çünkü bunlar insan ilişkileri açısından son derece zengin kaynaklardır. Örneğin, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın romanlarında yazarın yaşadığı dönemin sosyal yapısıyla karşılaşırız. Cumhuriyet öncesi İstanbul hayatını sosyekonomik yapısıyla tanımak isteyenler için Hüseyin Rahmi’nin romanları birer belge değeri taşır. Bazı edebiyatçılar, topluma yön vermeyi, sosyal fayda sağlamayı amaçlar. Böylece edebiyat toplumu etkiler ve sosyolojinin inceleme alanına girer. Örneğin; Ahmet Mithat’ın “Felatun Bey’le Rakım Efendi” adlı romanı, Batılılaşma karşısında toplumumuzun ve kültürümüzün nasıl etkilendiği meselesini, Recaizâde Mahmut’un “Araba Sevdası” adlı romanı, Batılılaşmayı yanlış anlayan züppe tipini, Halit Ziya’nın “Maî ve Siyah” adlı romanı da Servet-i Fünun sanatçılarını edebiyat ürünlerinden toplumsal yapıyı incelemek için yararlandıkları gibi edebiyatçılar da sosyal yapıyı tanımak için sosyolojinin verilerinden yararlanabilir. Böylece yapıtlarında, sosyal çevreye ait öğeleri daha başarılı biçimde yansıtmış ve Psikoloji İlişkisiİnsan bedeniyle ruhu arasındaki ilişkiyi, çelişki ve açmazları edebiyat ve psikoloji kadar inceleyen, onu birtakım kurallara dayandırma gayreti güden, insan ruhunun gizemli taraflarını, bilinçdışı alanlarını uzun ve ayrıntılı yolculuklarla tanımaya, karanlık noktalara ışık tutmaya çalışan üçüncü bir uğraş alanı yoktur. Bu gerçekten hareketle insanı psikolojik yapısı içinde ele alan edebiyat ürünleri, insanın ruh dünyasını bütün çıplaklığıyla ortaya koymaya çalışır. Özellikle bir romancının, kahramanlarını başarılı bir şekilde canlandırması her şeyden önce onların ruh dünyalarını iyi bilmesine, insan gerçekliğini psikolojik boyutuyla iyi tanımasına bağlıdır. Bu bağlamda bir yazarın psikoloji biliminden yararlanması kaçınılmazdır. Psikoloji ve edebiyatı ortak pay- dada buluşturan nokta, her ikisinin de insan doğasını irdeliyor olması; daha; açık bir ifadeyle gerek davranış gerekse zihinsel işleyişlerini inceleyerek insanın bütününe göndermelerde eserleri, yazarlarının yaşantılarını, duygularını olduğu gibi yansıtmasa da onlardan izler taşır. Dolayısıyla bu ürünlerde yazarın ruh dünyasından izler vardır. İnsanın ruh dünyasına ağırlık veren psikolojik eserler, değişik insanların ruh çözümlemelerini yapar; bu çözümlemeler, çevremizdeki insanları daha iyi anlamamıza yardımcı olur. Mehmet Rauf’un “Eylül”, Peyami Safa’nın “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” adlı romanı başarılı ruh çözümlemeleri içeren ve Felsefe İlişkisiFelsefe tarihine baktığımızda, pek çok filozofun aynı zamanda edebî bir tar- zı kullandıkları görülür, ilkçağ filozoflarından bazıları görüşlerini şiirler şeklin- I de dile getirmişler ve aynı zamanda ozan olmuşlardır. Platon, Augustine, Schopenhauer, Nietzsche aynı zamanda büyük ürünleri, okurda estetik haz uyandırmasının yanı sıra eğitsel ve aydınlatıcı bir işleve de sahiptir. Edebiyat ürünleri, bir düşünce eseri olmamak- i la birlikte kurmaca yapısının sınırları içinde felsefi düşüncelerden de yararlanabilir. Sartre’ın, Albert Camus’nun ve Kafka’nın romanları bu konuda akla ilk gelen örneklerdir. Edebiyatçıların kişisel ve sanatsal gelişiminde felsefe I kültürünün önemi yadsınamaz. Bu nedenle birçok edebiyatçının felsefenin uğraştığı konulara ilgi duyduğu, eserlerinde bu konuları işlediği ve hayatı çeşitli yönleriyle inceleyen bir düşünce sistemi olan felsefe, zaman zaman araç olarak edebiyatta da kullanılmıştır. Bazı edebiyat ürünlerinin arka planında felsefi düşünceler yatar. Ancak bu düşünceler, felsefi metin yalınlığıyla değil, değiştirilip dönüştürülerek estetik bir söylemle anlatılır. Edebiyat ve felsefenin anlatım aracı olarak kelimeleri kullanmaları, aynı dili kullanmaları anlamına gelmez. Çünkü edebiyat, bir sanat türüdür ve zevk içindir. Bundan dolayı da edebiyat ürünlerinde estetik bir söylem kullanılır. İnsan hayatı, onun varoluşu ve özgürlüğü gibi konular, felsefenin soyut diliyle anlaşılır kılınamaz. İşte bu durumda edebiyat devreye girer ve felsefeye I somutluk kazandırır. Edebiyat, bir anlatım aracı olarak felsefeye hizmet etmekte, felsefenin soyut ve kuru kavramsal diliyle anlatılamayanlar, edebiyat ile anlatabilmektedir. Yani edebiyat, sadece estetik bir heyecan uyandırmakla kalmayıp belli bir düşünceyi de ile Bilim ve Teknik Güzel Sanatlar ve Edebiyat konusunun ara başlıklarından olan edebiyatın bilimlerle ilişkisini bu başlık ile tamamlayarak diğer ana başlığa geçeceğiz. Bilim ve teknik, insan hayatını etkileyen, değiştiren, insan hayatına yön veren yenilikleri, gelişmeleri içerir. Bütün bu gelişmeler ve yenilikler, insanı ilgilendirdiği için doğal olarak edebiyat ürünlerinde yer alır. Bir toplumun bilim ve teknikteki seviyesini, yazılan edebî metinlere bakarak tahmin edebiliriz. Bilim ve teknikteki gelişmeler, edebiyatın gelişmesini de etkilemiştir. Örneğin, matbaanın bulunması, herkesin edebî eserlere ulaşımını kolaylaştırılmış, gazetenin çıkarılmasına zemin hazırlamış; bu da gazete çevresinde oluşan edebî metinlerin oluşumunu sağlamıştır. 20. yüzyılda fütürizm makineyi ve hızı sanata sokan edebiyat akımı akımına bağlı sanatçılar edebiyatı tamamıyla teknolojik gelişmelerin bir anlatım aracı olarak ürünlerinde insanı ilgilendiren birçok konu arasında bilim ve teknikle ilgili konulara da yer verildiği görülür. Bilim adamlarının hayat hikayelerini kurmaca bir dünya içinde sunan, bilimsel buluşların ve keşiflerin hikayesini; roman tadıyla veren eserler az değildir. Bunlar arasında öyle eserler vardır ki yakın ya da uzak geleceği öngörerek bilim adamlarına yol göstermiştir, Jules Verne’in romanları bu alandaki ilk örnekler olarak kabul İnsan ve Toplum Hayatındaki Yeri ve Güzel Sanatlar ve Edebiyat dersine dilin insan ve toplum hayatındaki yeri ve önemini inceleyerek devam İnsan ve İletişim İlişkisiDil bir iletişim aracıdır. Duygu, düşünce ve istekler dil ile aktarılır. Duygu ve I düşüncelerin aktarılmasında sözü söyleyen kişi kaynak, söylenen bir söz mesaj, iletilen sözü alan alıcı ve bir de iletişimin yapıldığı iletişim ortamı vardır. Bu düzeneğe iletişim sistemi denir. Bu yönüyle dil, en etkin bir iletişim düşünce ve duyguları bildirmeye yarayan ses, işaret ya da hareketlerin i bütünüdür. Dil, iletişimde yüklendiği işlevlere göre anlam ve ses değeri kazanır. Dil, toplumda yaşayan herkesin kullandığı sözlü bir araçtır; dolayısıyla herkesindir. Açık ve anlaşılırdır. Kullanıldığı yere göre değişik özellikler taşır. Kullanıldığı yere, zamana, kişiye, konuya göre değişir. Konuşulan kişiye göre farklı sözcükler Özellikleri– İnsanlar arasında anlaşmayı sağlayan doğal bir araçtır.– Kendi kanunları içinde yaşayan ve gelişen canlı bir varlıktır.– Milleti birleştiren, koruyan ve onun ortak malı olan sosyal bir kurumdur.– Seslerden örülmüş bir yapıdır.– Temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış sözleşmeler sistemidir.– İnsanın varlık sahnesine çıkışıyla ortaya Dil-Söz AyrımıSaussure, dili sosyal bir olay olarak kabul eder ve şöyle der “Dil biliminin tek ve asıl konusu dildir.” Dili açıklarken işaret kavramından yola çıkar ve dilin işaretler sisteminden ibaret olduğunu söyler. Ona göre, bir dil işareti “kavram” ve “ses imajı”nın birleşmesinden ikinci olarak dil bilimi alanında dil ve söz ayrımını ortaya koymuş, bu iki kavramın farklarını göstermiştir. Sözün konuşmanın bireysel, dilin i ise topluma ait olduğunu yani toplumsal bir nitelik taşıdığını söylemiştir. Bir dil, konuşan kişinin kültür düzeyine göre farklılıklar gösterir. Bir kişinin bakkalda, alışverişte ya da sokakta konuştuğu dil ile resmî çevrelerde kullandığı dil farklıdır. Dil, bütün olarak o dili konuşanların konuşmalarının toplamından ibarettir. Teorilerinde konuşma ile dil arasındaki farklılıkları gösterdiği gibi konuşma ile dil arasında sıkı bir ilişkinin bulunduğuna da dikkat çekmiştir. Ona göre, dil ve konuşma iletişimin iki ayrı koludur. Bunlar, birbirleriyle sıkı bir birliktelik içindedir; biri diğeri için önemlidir. Dil için konuşma, konuşma için dil zaruridir. Saussure, dile göre konuşmanın daha eski olduğu dil ve söz arasında ayrım yapar ve dilin niteliklerini şöyle özetlerÇok karışık, nitelikli dil yetisi olgularının oluşturduğu bütün içinde dil, kesin çizgilerle ayırt edilebilecek bir konudur. Sözden ayrı olan dil ondan bağımsız biçimde incelenebilecek bir konudur. Artık ölü dilleri konuşmuyoruz ama onların dilsel düzenini pekala öğrenebiliriz. Dil de söz gibi somut niteliklidir. Bu da incelemeye büyük bir kolaylık sağlar. Dilsel göstergeler temelde anlık bir yanılsama olsa da birer soyutlama değildir. Toplumun onayladığı ve tümü dili oluşturan birleştirmeler, ulusal hafızada yer alan Tarihî ve Sosyal YönüDil, bireyler arasında ortak duygular, kanılar ve idealler oluşturarak ulusal birliği kurar. Bundan dolayı onun, bir toplumu millet yapan öğeler arasında çok önemli bir yeri vardır. Dil, din ve kültür bir ulusun en temel değerleridir ve bunların korunması dilin korunmasıyla mümkündür. Dil, milletlerin tarihine de ışık tutar. Her türlü tarihi ve sosyal olay dil sayesinde sonraki kuşaklara aktarılır. Milli birlik ve beraberlik de toplumu birbirine bağlayan dil ile sağlanmaktadır. Dil, sosyal yapının ve kültürün en önemli aynasıdır. Bu bakımdan dil, ulusları birbirinden ayıran en önemli özelliktir. Doğduğumuz yerin ses özelliklerini içeren dil, zihnimize ve gönlümüze işler. Çağlar boyu ortak kültür ürünleriyle iplik iplik dokunan ulusal benliği saklayıp ve Kültür İlişkisiKültür, bir milletin veya bir topluluğun tarihsel süreç içinde oluşturduğu her türlü ortak değerler bütünüdür. İnsanların yaşamış olduğu olaylar, edinmiş oldukları birikimler dile yansır. Dil bu yönüyle kültürün zenginleşmesine katkı sağlar. Destanlar, türküler, ninniler, halk hikâyeleri, masallar, efsaneler, fıkralar, atasözleri ve deyimler gibi pek çok kültürel değer birer dil ürünüdür. Dil, bu kültürel değerlerin korunmasını, kayıt altına alınmasını sağlar. Aynı dili kullanan toplumlar, ortak kültür değerleri ortaya koyarlar. Kültürel birikimler dil ile nesilden nesile aktarılır yani dilin, kültürün taşıyıcısı olma rolü vardır. Dil, kuşaklar arasındaki bir kültür köprüsüdür. Dildeki gelişmişlik, kültürdeki gelişmişliğin toplum bireyleri arasında duyuş düşünüş, davranış birliği kuran tüm değerleri içine alır. Halkın ortaklaşa ortaya koyduğu türlü değerler, gelenek ve görenekler, sanat varlıkları burada yer alır. Bir toplumun ahlak anlayışı, dünya görüşü, inançları da kültürün ögelerindendir. Ziya Gökalp, dili “kültürün temel unsuru” sayar. Dil, duygu ve düşüncenin kalıbıdır ve bunlar dil kalıbına dökülür. Böylelikle nesilden nesile aktarılır. Dil, kültürün temeli olduğuna göre bir milletin dil ile ifade ettiği sözlü ve yazılı her şey kültür kavramına girer. Her millet dilini ve kültürünü yüzyıllar boyunca yoğurur. Bu sırada, akan bir nehir gibi içinden geçtiği her topraktan bazı unsurları alır. Her gelişmiş milletin konuşma ve yazı dili, karşılaştığı medeniyetlerden alınma sözcük ve deyimlerle doludur. Bu bakımdan her milletin dili, o milletin çağlar boyunca yaşadığı tarihi adeta Edebiyat ve Kültür İlişkisiHer sanat dalının ifade tarzı farklıdır. Ressam renklerle, müzisyen seslerle, mimar ana maddesi toprak ve taş olan maddelerle sanatını ortaya koyar. Edebiyatın da ana malzemesi dildir. Dil sayesinde duygular, düşünceler, sevinçler, üzüntüler dile getirilir. Bu bakımdan dil olmadan edebiyat olmaz; dil edebiyatı, edebiyat da dili besler, geliştirir. Edebî eserler sayesinde dil gelişir, anlam zenginliği kazanır ve sözcük sayısı artar. Bu yönüyle dil “altın”a, şair ve yazarlar da bu altını işleyen “kuyumcu”ya benzer. Hikâyeler, romanlar, şiirler, tiyatro türündeki eserler dil ile diğer önemli bir yanı da ulusal birlik ve beraberliği sağlamasıdır. Aynı dili konuşan, aynı duygu düşünce ve zevkleri paylaşanlar, kederde ve kıvançta birlikte hareket ederler. Bir ulusun maddi ve manevi alanda ortaya koyduğu tüm eserler kültürü oluşturur. Edebiyat da kültürün içerisinde yer alan bir sanat İslâmiyet’ten önceki dönemde ortaya konmuş destanlar, koşuklar, sagular, savlar sayesinde biz o dönemin kültürünü, yaşam biçimini, inançlarını öğreniriz. Kaşgarlı Mahmut’un kaleme aldığı “Divanü Lügâti’t Türk” adlı yapıt, İslamiyet öncesi dönemde yaşayan Türklerle ilgili bilgiler içeren çok zengin bir kaynaktır. Eserinin sözlük bölümünde tanımladığı hemen her sözün, içinde geçtiği örnek cümleleri, şiirleri, atasözleri ve deyimleri vermeye özen gösteren Kaşgarlı Mahmut “Türklerin görgülerini, bilgilerini göstermek için söyledikleri şiirlerden örnekleri kitaba serpiştirdim. Sıkıntılı veya sevinçli günlerde yüksek düşüncelerle söylenmiş olan ve ilk söyleyenden sonra kuşaktan kuşağa aktarılan atasözlerini de kitaba aldım. Böylece kitap en üst düzeyde yetkinliğe ve mükemmel arılığa ulaştı.” diyerek örnekli bir sözlük yazmasının gerekçelerini de Dili ve Yazı DiliKonuşma dili, günlük hayatta diğer insanlarla iletişim kurmak için konuşurken kullandığımız dildir. Bu dil, doğal olduğu için konuşurken cümlemizin i kurallı olup olmadığına, kelimelerin doğru sıralanıp sıralanmadığına, söyle- ı yişin doğru olup olmadığına pek dikkat etmeyiz. Bu sebeple zaman içinde, bölgeden bölgeye değişen birtakım söyleyiş farklılıkları ve kelime farklılıkları ortaya çıkar. Bu farklılıkların tarihî süreç içinde, bölgelere göre geçirdiği j maceradan o dilin lehçeleri ortaya dili ise adından anlaşılacağı üzere yazıda kullanılan dildir. Dilde birliği, I anlaşma kolaylığını sağlamak için kullanılan kitap dilidir, kültür dilidir, edebî i dildir. Konuşma dilinin her bölgenin doğal, günlük dili olmasına karşılık ya- zı dili, okuma yazmada kullanılan ortak Dili ve Yazı Dili Arasındaki FarklarBir ülkede bir yazı dili varken birden fazla konuşma dili dili doğaldır, yazı dili yapma bir dilinde kurallar varken konuşma dilinde dilinin kullanım sahası, konuşma diline göre daha dili günlük hayatta farklılık gösterirken yazı dili Kullanımındaki FarklılıklarBilimsel eserlerde nesnel, açıklayıcı ve anlaşılır bir dil kullanılır. Kesin olanı ifade edecek bir yapı söz konusudur, bu yüzden bu tür eserlere duygular I katılmaz. Felsefi eserlerde kavramlar ve terimler ön plandadır. Günlük konuşmalarda ihtiyacı gidermeye yönelik bir dil kullanılır, en yalın bir biçimde istekler, duygu ve düşünceler dile getirilir. Edebî eserlerde etkileyici bir canlandırma gücü vardır. Burada dil en işlenmiş, en sistemli, en planlı şekliyle karşımıza çıkar. Dilin bütün olanaklarından yararlanılır, mecazlara, imgelere, i söz sanatlarına yer verilir. Her okuyan farklı şeyler anlayabilir çünkü bu eserlerde yoruma açık bir yapı söz Tanımı ve ÖzellikleriMetin, bir yazıyı biçim, anlatım ve noktalama özellikleriyle oluşturan sözcüklerin bütünüdür; dille değişik düzeylerde iletişim kurmanın aracıdır. Metnin niteliğini, anlatma ve anlaşmanın amacı belirler. Verilmek istenen mesaja göre metin oluşturulur. Bu mesaj, metnin türünü, boyutunu, anlatım biçimini ve dil özelliklerini belirler. Bu belirlemede hitap edilen kitlenin özellikleri de belirleyici bir unsurdur.– Metin, belirli bir iletişim bağlamında, bir ya da birden çok kişi tarafından sözlü ya da yazılı olarak üretilen anlamlı bir yapıdır.– Metin, dille çok farklı düzeylerde iletişimde bulunmak amacıyla cümlelerle oluşturulan anlatma ve anlaşma aracıdır.– Metnin oluşumunda sesten paragrafa dil birimleri kullanılır.– Metinde cümlelerin arka arkaya anlamsal bir bağlantı kurularak sıralanmasından paragraflar oluşur. Paragrafta bir ana fikir etrafında sıralanmış cümleler bulunur.– Metinde paragraflar, düşünce birimidir. Bir paragraftan diğerine geçerken dil, düşünce ve anlam birliği sağlanır.– Metinde paragraflar anlatılan konunun boyutuna göre uzunluk ya da kısalık gösterir. Paragrafların bir araya gelmesinden de bir metin makale, fıkra, söyleşi, deneme, hikâye, roman vb. oluşur.– Her metnin bir ana düşüncesi vardır. Metinde ana düşünceyi destekleyen yardımcı düşünceler paragraflarda dile getirilir. Ana düşünce metinde bir cümle olarak belirtilebileceği gibi yazının bütününden de çıkarılabilir.– Metin giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden temel iki ilişki ağı vardırBağlaşıklık Metni oluşturan sözcük ve cümlelerin dil bilgisi kurallarıyla birbirine bağlanmasına bağlaşıklık denir. Bir metinde; ek, kelime ve kelime grupları gibi dil öğelerinin dil bilgisi kurallarına uyularak yan yana getirilmesi, cümlelerin Metni meydana getiren parçalar arasındaki anlam ilişkisine bağdaşıklık adı verilir. Kelimelerin yeni bir anlam ifade etmek için yan yana gelerek oluşturdukları söz gruplarına bağdaştırma anlaşılabilir ve tutarlı olması bu ilişkiler ağının niteliği ile yakından ilgilidir. Her metin, ayrı bir yapıdır. Bir metni oluşturan bütün parçalar metnin tamamıyla bir anlam ve değer kazanır. Metni oluşturan parçalar arasındaki ilişki ağını belirlemek ve sorgulamak metnin amacını ortaya koymaya yardımcı olur. Bu nedenle bir metni oluşturan parçalar arasındaki ilişkiyi belirleme ve açıklama çok SınıflandırılmasıMetinler; gerçeklikle ilişkileri, işlevleri ve yazılış amaçları bakımından farklılıklar gösterir. Bu bakımdan metinler, sanat metinleri ve öğretici metinler olmak üzere ikiye Metinleri Sanatçıların duygu, düşünce ve hayallerini güzel ve etkili biçimde anlatması sonucu oluşan metinlerdir. Şiir, hikâye, roman, tiyatro bu tür metinlerden oluşan eserlerdir. ;Öğretici Metinler Okurları bir konu hakkında aydınlatmak, düşündürmek > ve onlara bazı bilgiler vermek amacıyla kaleme alınan metinlerdir. Makale, fıkra, deneme, eleştiri, söyleşi, anı, günlük türündeki eserler bu metinlerden i oluşan Arasındaki FarklarSanat metinlerinde yan anlam değeri taşıyan ve okuyucunun anlayışına, sezgisine bırakılan ifadelere yer verilir. Mecazlı ifadeler kullanılarak anlatıma çağrışım ve duygu değeri kazandırılır. Böylece okuyucunun yeni ve farklı anlamlar çıkarabilmesine ortam hazırlanır. Sanat metinlerinin, gerçeklerin sanatçının hayal, duygu ve düşünce dünyasında yeniden yorumlanması ve şekillenmesiyle meydana geldiği, bu metinlerde gerçekliğin dönüştürüldüğü unutulmamalıdır.– Sanat metinlerine edebî metinler de denir.– Bu metinlerde estetik ön plandadır.– Sezdirmek ve hissettirmek esastır.– Her okunduğunda yeniden yorumlanmaya açıktır.– Edebiyat biliminin içerisinde yer metinler ise bilgi vermek amacıyla yazılır. Günlük yaşamın gerçeklerini, tarihî olayları, felsefi düşünceleri ve bilimsel gerçekleri anlatan metinlerdir. Genelde kelimelerin temel anlamlarıyla oluşturulduğundan, bu metinler her okuyucuda aynı izlenimi bırakır. Bu metinlerde gerçekliğin dönüştürülmesi söz konusu değildir. Çünkü amaç, gerçeğin yeniden yorumlanması değil olduğu gibi anlatılmasıdır.– Öğretici metinlerde ifadeler açık ve nettir.– Her okunduğunda farklı MetinEdebi Metnin Tanımı ve Özellikleriİnsanların iç dünyasında zevk uyandırmak ve onları etkilemek için ortaya konulan yazılara edebî metin denir. İnsanda estetik duygular uyandıran, insanların duygu düşünce ve hayal dünyasını zenginleştiren dil ürünü eserlere edebî eser denir. Bu anlamda hikâyeler, romanlar, şiirler, tiyatro eserleri, masallar vb. birer edebî eserdir. İnsanlar çağlar boyunca, edebî eserlerle her mekânda ve zamanda anlatma, gösterme ve coşku ile dile getirme biçiminde kendilerini ifade etmişlerdir. Destan, hikâye, roman türleriyle anlatma biçimiyle; komedya, tragedya, dram, opera vb. tiyatro türleriyle gösterme biçimiyle; şiirle de coşku ve heyecanlarını aktarma biçimiyle duygularını dile getirmişlerdir.– Edebî metin, gerçek yaşamı bire bir anlatmayan, o yaşama alternatif, kurmaca olmadığı hâlde varmış gibi tasarlanmış, kurgulanmış bir dünyadır. Gerçek, sanatçının amaçladığı anlam kurgusu içinde değişikliğe uğrar.– Edebî metinlerde dil, bilgi aktarmak veya öğretmek amacıyla kullanılmaz. Sözcükler, günlük hayatta, herkesin bildiği, alışılmış anlamlarıyla değil; yazarın okuyucuya sunmak istediklerine göre yeni anlamlar yüklenir.– Edebî metin, yan anlam değeri bakımından zengindir. Metnin tek bir anlamı bulunmaz, okuyucunun bilgisi, görgüsü, psikolojik durumuna göre farklı farklı yorumlanır.– Edebî metnin soyut anlam boyutu vardır. Bu nedenle anlam yüzeyde ve görünür değil, derinde ve gizlidir.– Edebî metnin amacı, insanların güzel duygular kazanmalarını, zevk almalarını ve etkilenmelerini sağlamaktır.– Edebî metin; duygu, hayal ve hazza dayalıdır, özneldir, özgündür.– Edebî metinde dil, şiirsel poetik işlevde kullanılır.– Edebî metinde verilmek istenen mesaj, metinde yer alan kelimelerle, cümlelerle bütünleşmiştir. Bir edebî metinde kelimelerin yerlerini değiştirmek, bir kelime yerine başka bir kelime koymak mümkün değildir.– Edebî metinde, estetik, en önemli öge durumundadır.– Edebî metnin konusu; doğa ile ilişki hâlindeki en geniş anlamıyla duyan, düşünen, tasarlayan, yaşayan insandır.– Edebî metin, ait olduğu toplumun sosyal ve kültürel özelliklerini taşır. Örneğin Tanzimat sanatçısı Namık Kemal’in eserlerinde o devrin sanat anlayışını, aile, gelenek, görenek ve evlenme gibi konularını görebiliriz.– Edebî metinlerde; dönemin ilmi, felsefi, teknik ve sosyal alandaki verileri, siyasi tartışmaları kurmacanın olanaklarıyla işlenir.– Edebi metinde dile getirilen gerçeklik bir kişiye, yalnız bir olaya veya bir ana özgü değildir. Farklı dönemlerin, birçok olay ve kişinin bu yapı ve söyleyişte temsil edilmesi söz Metinlerin SınıflandırılmasıEdebî metinler kendi içerisinde, coşku ve heyecanı dile getiren metinler ve olay çevresinde oluşan edebî metinler olarak iki gruba ayrılırCoşku ve Heyecanı Dile Getiren Metinler ŞiirDuyguları, izlenimleri, coşkuları dilsel bir anlatım içinde ve özellikle dizeler hâlindeki ritimlerle, uyumlarla ve imgelerle açıklayan Çevresinde Oluşan Edebi MetinlerKurmacanın hayal ürünü imkânlarından yararlanılarak bir olay örgüsünün kişi, zaman, mekân gibi öğelere bağlı olarak anlatıldığı metinlerdir. Bu metinler;Anlatmaya bağlı edebî metinlerGöstermeye bağlı edebî metinlerolarak iki gruba ayrılır. Anlatmaya bağlı edebî metinler ve göstermeye bağlı edebî metinler arasındaki en büyük fark, birisinin anlatmaya ve okumaya; diğerinin ise göstermeye ve seyretmeye bağlı öğrencilerim; Güzel Sanatlar ve Edebiyat konu anlatımı şimdilik bu kadar. Güzel Sanatlar ve Edebiyat konusu hakkında tüm yanlış ve eksiklikleri lütfen iletişim formu ile bize bildirin. Şimdiden iyi çalışmalar. Bu konu ile ilgili test mi çözmek istiyorsunuz. Neden Türkçeci Mobil Uygulamasını denemiyorsunuz?Türkçeci mobil uygulaması hakkında daha geniş bilgi için buraya tıklayabilirsiniz. “Edebi sanatlar ya da söz sanatları“nın mantığını anlayabilmek için öncelikle edebiyatın amacını iyi bir şekilde bilmek gerekiyor. Edebiyatın genel amacı duygu ve düşüncelerin başkalarına etkileyici ve güzel bir şekilde aktarılmasıdır. Bu amaçların gerçekleşmesi için anlatımlarında sanatçılar bazı söz sanatlarından yararlanırlar. Ancak edebi sanatların şiir içinde kullanılabilmesi büyük bir yetenek gerektirmektedir. Söz SanatlarıAnlatımda etkiyi arttırmak, anlatımı zenginleştirmek, güçlendirmek ve renklendirmek için dilin anlam ve sembolik gücünü kullanma özelliklerine “Edebi sanatlar ya da söz sanatları” bir edebiyat oluşturma gayreti taşıyan “Divan edebiyatı“nda edebi sanatların çok büyük bir yeri vardır. Çünkü divan şiirinde beyitlerde az sözle birçok şey anlatılmak amaçlandığından sayfalar dolusu düşünce ve hissi bir beyite sığdırmak isteyen şairler, bunu başarmak için çağrışımlardan ya da “Teşbih, mecaz, istiare, kinaye, teşhis” gibi birçok söz sanatlarından yararlanmışlardır. Şiirin dilini de oldukça ağırlaştıran edebi sanatlar yoluyla eserin daha güzelleştiği, sözün daha etkili olduğu kabul Sanatları ÖrnekleriTeşbih BenzetmeAralarında benzerlik ilgisi kurulan varlık veya kavramlardan nitelikçe zayıf olanın, kuvvetli olana benzetilerek sanatıyla birlikte sözün etkisi ve anlamı güçlendirilmiş dört ögesi vardırBenzeyen Özellikçe zayıf benzetilen Özellikçe güçlü yönü Aktarılan edatı Gibi, kadar, sanki vb. krallar gibi lüks içinde sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım;Teşbih-i Beliğ Güzel BenzetmeBenzetme ögelerinden sadece “Kendisine benzetilen ve benzeyen” ile yapılan teşbih çeşididir. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?Tilki çocuk bizi yine kandırmayı bir dumanla kapandı her yerİstiare EğretilemeBenzetmenin asıl unsurları olan benzeyen ya da kendisine benzetilenin yalnız birinin kullanılmasıyla yapılan edebî İstiare Sadece “Kendisine benzetilen” ögesinin kullanıldığı düşmanı denize hilâl uğruna ya Rab ne güneşler İstiare Yalnızca “Benzeyen” ögesinin kullanıldığı istiare sahada adeta damla damla bir korku Ad AktarmasıBir sözün, benzetme amacı güdülmeden, başka bir sözün yerine aktarmasın gerçekleşebilmesi için iki hususa dikkat etmek gerekir1 Benzetme amacının olmaması Sözcüğün gerçek anlamının dışında mecaz anlamda kullanılması aktarması yapılırken; parça-bütün, genel-özel, iç-dış, yazar-eser, yer-insan gibi benzetme ilişkileri kurabilir.⇒ Parça-Bütün İlgisi Bu tekerlekler nereleri gördü bir bilsen!⇒ İç-Dış İlgisi Bir depoyla toplamda 500 km yol yaptık.⇒ Sanatçı-Eser İlgisiZihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta, Tanbûri Cemil Bey çalıyor eski plâkta.⇒ Yer-İnsan İlgisi Tüm sınıfı yarın sözlü Kişileştirmeİnsan dışındaki varlık ve kavramlara insana ait duyuş̧ ve davranış̧ özellikleri yükleme sanatıdır.Teşhisin olduğu yerde kapalı istiare de vardır.Bir yağmur başlar ya inceden inceBak o zaman topraktaki sevincehaliç̧’te bir vapuru vurdular dört kişidemirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyorduİntak KonuşturmaKişileştirilen varlık veya kavramın insan gibi konuşturulması sanatıdır.İntak sanatının olduğu her yerde teşhis sanatı da vardır.Sarı tamburadır adımGöklere ağar feryadımPir Sultan’ımdır üstadımBen anınçin inilerimDal bir gün dedi ki tomurcuğuna— Tenimde bir yara işler UygunlukAnlamca birbiriyle ilgili kelimelerin bir arada kullanılması gemi yanaştı Samsun’a sabaha karşı, Selam durdu kayığı, çaparası, takası, Selam durdu tayfası. Tezat KarşıtlıkBirbirine karşıt duygu, düşünce, hayal ve durumları ifade eden kavramları bir arada kullanma böyle düşman görünürsünüz,Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?– Güleriz ağlanacak HatırlatmaHerkes tarafından bilinen bir olaya veya kişiye gönderme yaparak o olayı veya kişiyi hatırlatma İsa ileTur Dağı’nda Musa ileElindeki asa ileÇağırayım Mevla’m seniGönlünü Şirin’in aşkı sarıncaYol almış hayatın ufuklarıncaO hızla dağları Ferhat yarıncaBaşlamış akmaya çoban çeşmesiHüsnütalil Güzel Nedene BağlamaBir olayı gerçek nedeninin dışında bir nedene, çoğunlukla da güzel bir nedene bağlama kiraz dalı çocuklar uzansın diye yere doğru şeyler düşünelim diyeYemyeşil oluvermiş ağaçlarAy parlar gül yüzün görünsün diyeTecahüliarif Bilmezden GelmeAnlam inceliği oluşturmak için bildiği bir şeyi bilmez görünme, bilmezlikten gelme kar mı yağdı ne var?Benim mi Allahım bu çizgili yüz?“Göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mâhımKurbanın olam var mı benim bunda günahım”Kinaye DeğinmeceGerçek anlamı da düşünülebilecek bir sözü gerçek anlamının dışında mecaz anlamıyla kullanma yüzü kızarmak, alnı açık gibi deyimler ve atılan ok geri gelmez gibi atasözleri kinayeye der ki belim büküldü Gözümün cevheri yere döküldüİşleyen demir pas düştüğü yeri İğnelemeBir sözü tersini kastederek kullanma, bir kişiyi ya da durumu alaya almak için yapılan iğneleme kadar kültürlü olduğu ! yazılarından belli.– O kadar zeki ki bütün sınıfları çift dikiş ne kudret ki elifbayı okur atasözü veya vecize özdeyiş̧ kullanma sanatıdır. Böylelikle sözün anlam gücü ve inandırıcılığı artmış olur.– Tok olanlar bilemez çektiğini aç kalanın,Sırtı pek kimseye ahvâl-i şitâ kış ortamı yaz görünür.– Balık baştan kokar bunu bilmemek,Seyrânî gâfilin AbartmaSözün gücünü ve etkisini artırmak amacıyla bir durum, olay ya da varlığın olduğundan büyük veya küçük, çok ya da az gösterilerek anlatılması sanatıdır.– Manda yuva yapmış söğüt dalına,Yavrusunu sinek kapmış.– Bir ah çeksem dağı taşı eritir,Gözüm yaşı değirmeni Sorma SanatıSözün anlam gücünü ve etkisini artırmak amacıyla cümlenin soru şeklinde oluşturulmasına istifham sanatı bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı?Felekler yandı âhımdan muradım şem’i yanmaz mı?Tekrir YinelemeŞiirde bir ifadeyi etkili kılmak ve vurgusunu arttırmak için ilgili sözcüklerin tekrar edilmesine tekrir sanatı denir. Bu sanatla birlikte ilgili sözcükler dikkat çekici hale içün kim ki cânânın sever cânın sever,Cânı kim cânânı içün sevse cânânın bende demem bende değilimBir ben vardır bende benden dizede birden fazla kavramın söylenmesi ve sonrasındaki dizede bu kavramlarla ilgili benzerlik ve karşıtlıkları sıralamaya leffüneşir sanatı denizde kaptan, ovada çiftçi, şehirde esnaf olanBiz gemi yürüten, tarla süren, alışveriş yapan”“Nedir bu savaş insanlarda barışa azim yok muKan dökücü mızrağı atıp zeytin dalı tutmak yok mu”Nidaiçinde bulunulan duygu ve heyecanları coşkun bir şekilde anlatmaya nida sanatı denir. Genellikle ay, ey, hay, ah gibi ünlemlerle kurban olayım çehreni ey nazlı hilalYâ rab bela-yı aşk ile kıl âşîna beni Bir dem bela-yı aşktan kılma cüdâ beniSeciCümlelerin ya da yan cümlelerin sonlarındaki ses benzerliğine seci sanatı denir. Bu sanata nesirde kullanılan uyak da gözlerin nuru, gönüllerin sürûru; başımızın tâcı,dil ehlinin mîrâcı.“Dost yolunda nistlik gerek, yâr önünde pestlik gerek; ten cübbesi çâk gerek, gönül evi pâk gerek.”CinasAnlamları farklı, yazılış veya söyleyiş bakımından benzer sözcüklerin bir arada kullanılmasına cinas sanatı güzel şuha dedim iki gözün sürmelidirDedi vallahi seni Hind’e kadar sürmelidir Edebi Sanatlar Nelerdir?Söz sanatlarına ilişkin ayrıntılı bilgiye ve edebi sanat örneklerine aşağıdaki linklerden kolayca BenzetmeTeşbih-i BeliğİstiareMecaz-ı Mürsel Ad AktarmasıTeşhis Kişileştirmeİntak KonuşturmaTenasüp UygunlukKinaye DeğinmeceHüsnütalilTevriyeEdebi Sanatlar PDF + VideoAşağıdaki bağlantılardan Deniz Hoca tarafından hazırlanmış olan “Edebiyat Ders Notları PDF” dosyası ile slaytını indirebilir, öğrencileriniz ve arkadaşlarınızla paylaşabilirsiniz. Aşağıdaki bağlantılardan Deniz Hoca tarafından hazırlanmış olan “Edebi Sanatlar PDF Çalışma Kağıdı” dosyası ile slaytını indirebilir, öğrencileriniz ve arkadaşlarınızla ÇEKEBİLECEK YAZILAR⇒ PDF / Slayt⇒ Ders Konuları⇒ TYT Türkçe ⇒ AYT Edebiyat Şiir günlük hayatta hepimizin kullandığı kelimelere yeni anlamlar yükleyerek daha özel bir anlatım biçimi oluşturur. Kelimelerden yeni manalar inşa ederken bazı söz sanatlarından faydalanır. Şiirde kullanılan belli başlı söz sanatları şu şekildedir 1 Teşbih Aralarında çeşitli yönlerden benzerlik bulunan gerçek ya da mecaz iki kavram ya da varlıktan zayıf olanı güçlü olana benzetmeye teşbih adı verilir. Teşbih sanatı yapılırken benzetme öğelerinden en az ikisi en fazla ise dördü kullanılır. Bu öğeler şunlardır Benzeyen Benzetilen varlıklardan özellik itibari ile daha zayıf olanıdır. Benzetilen Benzetilen varlıklardan nitelik olarak daha güçlü olanıdır. Benzetme Yönü Aralarından benzerlik kurulan varlıkların ortak noktalarıdır. Yani hangi açıdan birbirine benzetildikleridir. Benzetme Edatı Benzetmede iki varlık arasındaki benzetme ilgisini kuran ek ya da kelimedir. Örnek "Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik. Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik." Bu beyitin ilk dizesinde; Benzeyen Bin atlı Benzetilen Çocuklar Benzetme Yönü Neşe Benzetme Edatı Gibi 2 İstiare İğretileme Sadece benzeyen ya da benzetilen kullanılmak sureti ile yapılan benzetmeye istiare denir ve istiare, açık istiare ve kapalı istiare olmak üzere ikiye ayrılır. a Açık İstiare Yalnızca benzetilenin bulunduğu benzeyenin ise kullanılmadığı istiaredir. Örnek -Doya doya sevemedim kuzumu benzeyen çocuk ya da söylenmemiş. Çocuğun benzetildiği kuzu söylenmiş. - Yüce dağ başında siyah tül vardır. benzetilen siyah tül söylenmiş, benzeyen bulutlar ise söylenmemiş. b Kapalı İstiare Yalnızca benzeyenin bulunduğu, benzetilenin ise söylenmediği istiaredir. Örnek "Can kafeste durmaz uçar Dünya bir han konan göçer." Aşık Veysel Yukarıdaki dizelerde benzeyen can söylenmiş benzetilen kuş ise söylenmemiştir. 3 Teşhis Kişileştirme İnsan dışındaki canlı ya da cansız varlıklara insana has özellikler verme sanatına teşhis adı verilmektedir. Örnek "Ağlama karanfil beni de ağlatma Sil göz yaşlarını..." Yukarıdaki dizelerde karanfile "ağlama" ve "sil göz yaşlarını" diyerek insana ait özellikler yüklenmiştir. 4 İntak Konuşturma İnsan dışındaki canlı ya da cansız varlıkların insan gibi konuşturulması sanatına intak denir. Her intak da kişileştirme sanatı vardır ama her kişileştirme sanatında konuşturma olmayabilir. Örnek "Sordum sarı çiçeğe annen baban var mıdır? Çiçek ey dür derviş baba annem babam topraktır. " Yukarıdaki dizelerde çiçeğin "annem babam topraktır" demesi konuşturma sanatına örnektir. 5 Tezat Karşıtlık Aynı kavram, olay ya da durumun birbiri ile karşıt olan ikş yönünü aynı anda belirtmeye tezat sanatı denir. "Ben şairim o kamet-i mevzunu doğrusu Sevmem desem de bil ki yalan söylerim sana " Nedim Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları Necip Fazıl Kısakürek 6 Mübalağa Abartma Sözün tesirini artırmak maksadıyla bir şeyi olduğundan fazla ya da az göstermeye mübalağa denilmektedir. Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın M. Akif Ersoy Merkez-i hâke atsalar da bizi Kürre-i arzı patlatır çıkarız. Namık Kemal 7 Telmih Hatırlatma Bir şiir ya da sözde herkesin bildiği bir olaya atıfta bulunmaya telmih sanatı adı verilmektedir. “Yeter yüreğime düşen ateş İbrahim’de güle çevrilen ateş Neredesin gel kuşandır beni Yüreğimden kaldır ateşleri” Yukarıdaki dizelerde Hz. İbrahim peygamberin ateş ile sınanması olayına telmihte bulunulmaktadır. 8 Tecahül-i Arif Bilip de Bilmezlikten Gelme Anlamda bir incelik oluşturmak maksadı ile bilinen bir gerçeği bilmezmiş gibi görünme sanatına denir. Göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mâhımKurbanın olam var mı bunda benim günâhımNedim Yukarıdaki beyitte şair aslında günahının olmadığını düşünüyor ancak günahının olup olmadığını sevgiliye sorarak bilmezmiş gibi davranıyor. 9 Hüsn-i Talil Güzel Bir Sebebe Bağlama Sebebi bilinmekte olan bir olayın oluş nedenini gerçek sebebi dışında güzel bir sebebe bağlama sanatına denir. "Senin o gül yüzünü görmek için Sana güneş bakmak için doğuyor" Yukarıdaki dizelerde şair güneşin doğuşunun sevgiliye bakmak için olduğunu söyleyerek güzel bir nedene bağlıyor. 10 Tenasüp Uygunluk Edebi eserlerde anlam olarak aralarında ilgi bulunan kelimeleri bir arada kullanma sanatına tenasüp adı verilir. “Yunus ki nergiste güler, gülde kanar Kırlarda gelincikte onun bağrı yanar” Yukarıdaki dizelerde "nergis, gül, gelincik" aynı kavram alanına giren kelimelerdir ve bir arada kullanılarak tenasüp sanatı yapılmıştır. 11 Mecaz-ı Mürsel Ad Aktarması Benzetme maksadı olmadan bir sözün başka bir söz yerine gerçek anlamı dışında kullanılmasına mecaz-ı mürsel sanatı denilmektedir. Örnek Ömer Seyfettin'i her okuyuşumda başka alemlere dalıyorum. Yukarıdaki cümlede Ömer Seyfettin ile kastedilen Ömer Seyfettin'in eserleridir.

edebiyat söz sanatları 9 sınıf örnekleri