Yoldan taş, diken, kemik gibi şeyleri kaldırıp atman da senin için sadakadır. (Tirmizî, Birr, 36.) 35- Allah’a ve ahiret gününe imân eden kimse, komşusuna eziyet etmesin. Allah’a ve ahiret gününe imân eden misafirine ikramda bulunsun. Allah’a ve ahiret gününe imân eden kimse, ya hayır söylesin veya sussun. Konu: 12 IMAMLARIN HAYATI Salı Mayıs 11, 2010 9:56 am. ÜÇÜNCÜ İMAM HZ. İMAM HÜSEYİN'İN HAYATI VE KERBELA OLAYI. Hz.İmâm Hüseyin, Hicret?in 4. yılında Şaban ayının 3. gününde Medine-i Münevvere?de dünyaya gelmişlerdir. Hz.İmâm-ı Ali ile Hz.Fâtıma?tüz-Zehrâ?nın ikinci oğullarıdır. Hz.İmâm Hüseyin?in İmam Hüseyin’in bu sözlerini duyan kadınlar ve çocuklar ağlaşmaya başladı. Sonra İmam Hüseyin, Hz. Zeyneb’den (sa) en küçük oğlu Ali Asgar’ı getirmesini istedi: “Oğlumu getir de vedalaşayım!” Hz. Zeyneb bebeği ağabeyine verdi. İmam Hüseyin bebeği kucakladı, öpmek istedi. Tam o esnada Hermele b. Kan ağlayan taş” ise Halep şehrinde “Meşhedu'n Nokta” denilen yer, Ehlibeyt âşıklarının ziyaret yeridir. Orada imam Hüseyin'in (a.s) mübarek başının konulduğu bir taş vardır. Taşın üzerine İmam Hüseyin'in mübarek başından kanlar akmış ve Müslümanların o taşa ilgi göstermesine ve korumasına sebep olmuştur. Meğer, gülerken ağlayan, ağlarken güldüren kadınmış Adile Naşit! O gülen kadının arkasında bakın nasıl bir yaşam yatıyormuş, buyrun hep beraber okuyalım ADİLE NAŞİT Vay Tiền Nhanh Chỉ Cần Cmnd Nợ Xấu. Hz. Hüseyin kimdir? Kerbela'da Hz. Hüseyin nasıl şehit edildi? Soruları vatandaşlar tarafından araştırılmaya başlandı. Merak edilen tüm detayları haberimizde derledik. İşte detaylar...HZ HÜSEYİN KİMDİR?İslam Devletinin bir Emevi saltanatına dönüşmemesi için son nefesine kadar mücadele veren On İki İmamın üçüncüsü Hz. Muhammed’in torunu Hüseyin bin Ali, Emeviler tarafından Kerbelâ Savaşı’nda ailesinden pek çok kişiyle birlikte öldürülmüştür. 626 – 10 Ekim 680 Dördüncü Halife Hz. Ali’nin Ali bin Ebu Talib oğludur. Annesi, Hz. Muhammed’in kızı Fatıma Zehra’dır. 11 yıl imamlık yapan Hz. Hüseyin’in soyundan gelenler Hüseynî ya da Seyyid olarak tanımlanır. Hz. Hüseyin, ağabeyi Hz. Hasan ile, İslam peygamberinin yanında büyüdü. Birçok hadis kaynağı Hz. Muhammed’in, Hasan ve Hüseyin’le oynadığını ve onlarla vakit geçirdiğini gösterir. İslam peygamberinin onları sırtına bindirerek eğlendirdiği ve şöyle hitap ettiği bilinir “Bineğiniz ne güzel binek, siz ne güzel binicisiniz.”Künyesi “Ebu Abdullah”tır. Hicretin 61. yılı, Muharrem ayının 10. günü 57 yaşında iken şehadete erişti. Peygamberimiz Hz. Muhammed ile 7, babası İmam Hz. Ali ile 30, İmam Hz. Hasan ile ise 10 yıl geçirdi. İslam tarihçileri; İmam Hüseyin 6, 9 ve 10 çocuğu olduğunu belirtir. Büyük kardeşi İmam Hasan Mücteba şehit olup hakka yürüdükten sonra Allah’ın emri ve kardeşinin vasiyeti ile imamet makamına sahip ARASINDAKİ İLK AYRILIKLARHz. Muhammed’in 632 yılında ölümünün ardından halifelik makamını sırasıyla; Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’ye geçmiştir. Hz. Osman’ın öldürülmesinin ardından halifelik makamına geçen Hz. Ali, Hz. Osman’ın katillerini bulmamakla suçlanmıştır. Hz. Ali ve Muaviye arasında gerçekleşen Sıffin Savaşı’nın ardından Müslüman dünyasında ayrılıklar baş göstermişti. İslam dünyası iki ayrı yönetim tarafından idare edilmeye başlanmıştı. Küfe, Hz. Ali’nin halifeliğinde, Şam başkent olmak üzere Hz. Muaviye’nin yönetimindeydi. Hz. Ali bir harici tarafından öldürülünce, Hz. Hasan halifeliği Hz. Muaviye’ye bırakmak zorunda kalmıştı. Fakat Muaviye’den sonra halifelik, Hz. Ali’nin diğer oğlu Hz. Hüseyin’e devredilecekti. KERBELA OLAYI'NIN NEDENLERİHz. Muaviye öldükten sonra yerine söz verildiği gibi Hz. Hüseyin değil, Muaviye’nin oğlu Yezid geçmiştir. Fakat Yezid’in halifeliğine tepkiler oldukça fazla olmuştur. Çünkü halifenin demokratik yollardan seçilmesi gerekiyordu ve Yezid’in halifeliği ile halifelik makamı saltanat usulüne çevrilmiş oluyordu. Yezid, halifelik makamına geçer geçmez iktidarını ve otoritesini sağlamlaştırmak maksadıyla Medine valisine, kendisine itaat etmeleri konusunda mektup yazmıştı. Diğer taraftan, Kûfe halkı ise Hz. Ali’ye sıkı sıkıya bağlı olduklarından Yezid’in halifeliğini tanımak istemediler. Ayrıca, Emeviler dönemi ile birlikte başkent, Şam’a taşınmıştı ve Kûfe’nin gelirlerinde de gözle görülür azalmalar yaşanmıştı. Tüm bu nedenlerden ötürü Kûfe halkı, Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hüseyin’e mektup yazarak kendisine bağlılıklarını bildirdiler ve onu Kûfe’ye davet ettiler. Hz. Hüseyin, kendisini Kûfe’de kalabalık bir grubun beklediğini düşündüğünden bu daveti kabul etti ve Kûfe’ye ailesini de alarak Kûfe’ye giden Hz. Hüseyin’in ordusu ile Yezid’in ordusu Kerbela’da karşılaştı. Hz. Hüseyin’in ordusunda bulunan 70 adama karşılık, Yezid’in ordusunda 4500 kişi olduğundan bu mücadele, Hz. Hüseyin ve beraberindekilerin ölümüyle sonuçlandı. Hz. Hüseyin’in ailesi esir alındı ve kanlı bir şekilde biten bu olay, tarihe Kerbela Olayı Katliamı olarak OLAYI'NIN SONUÇLARI VE GÜNÜMÜZE ETKİLERİKerbela Olayı ile İslam dünyasında mezhep ayrılığı derinleşmiştir. Olayın ardından Sünni-Şii çatışması ortaya çıkmış ve Şia hareketi doğmuştur. Bu olaydan sonra bazı Şia mezhebindeki Müslümanlar, Emevilerin ve dört halifenin Hz. Ali hariç hilafetine karşı çıkarak hilafet makamının yalnızca Hz. Ali soyundan gelenlere ait olduğunu savunmuşlardır. Onlara göre, Hz. Muhammed ölmeden önce, kendisinden sonra yerine geçecek kişinin ismini yazmak üzere kalem kâğıt istemişti. Fakat Peygamberin bu isteği yerine getirilmemişti. Eğer Hz. Muhammed’in isteği yerine getirilseydi Peygamber, kâğıda Hz. Ali’nin ismini yazacaktı ve halife Hz. Ali olacaktı. Şia’nın dayandığı görüş buradan gelmektedir. Bugün dahi izleri süren Sünni-Şii taraflarının birleştiği ortak noktalarından biri ise, Kerbela Olayı’nı hüzünle hatırlamak olmuştur. Günümüzde Hz. Hüseyin’in şehit edildiği tarih, Muharrem ayının 10. günü Aşure Günü’dür. Bu tarih, Sünni Müslümanlar tarafından sessiz bir şekilde anılırken, Şii ve Alevîler tarafından törenlerle HÜSEYİN'İN KERBELA'DA KONUŞMASIDiyor ki, Allah Rasulünün reyhan kokulu torunu, karşısındaki, peygamber hukukundan azıcık nasibi olabileceğini düşündüğü, Peygamber hatırasına azıcık hürmet edebileceğini umut ettiği, içlerinde yürek taşıdığını sandığı canavar gürühuna“Ey insanlar! Soyumu söyleyin, ben kimim? Sonra kendinize gelin, nefsinizi kınayın. Bakın, beni öldürmeniz, hürmetimi gözetmemeniz size caiz midir? Ben, Peygamberinizin kızının oğlu değil miyim? Ben, Peygamberinizin vasisi ve amcası oğlunun oğlu değil miyim? Ben, herkesten önce Allah’a iman eden ve Peygamber’in risaletini tasdik eden kimsenin oğlu değil miyim? Seyyid-uş Şüheda olan Hamza, babamın amcası değil midir? Cafer-i Tayyar amcam değil midir? Peygamber’in benim ve kardeşim hakkındaki “Bu ikisi cennet gençlerinin efendileridir” sözünü duymamış mısınız?“Eğer sözümü tasdik ederseniz, bu söylediğim sözler bir gerçektir. Allah’a andolsun ki, Allah Teala’nın yalancıya gazab ettiğini ve uydurduğu sözün zararını kendisine çevirdiğini bildiğim günden beri yalan söylemiş değilim. Eğer beni yalanlarsanız şimdi müslümanların arasında Peygamber’in ashabından olan kimseler mevcuttur; bunu onlardan soracak olursanız size söylerler. Cabir b. Abdullah-i Ensari, Ebu Said-i Hudri, Sehl b. Sa’d-is Saidi, Zeyd b. Erkam ve Enes b. Malik’ten sorun, öğrenin; şüphesiz onların hepsi, Resulullah’ın benim ve kardeşimin Hasan’ın hakkında buyurduğu sözü duymuşlardır. Bu sözler, sizi kanımı dökmekten alıkoymuyor mu?”“Ben ve kardeşim hakkında Peygamber’in buyurduğu bu sözde şüpheniz varsa benim Peygamberinizin kızının oğlu olduğumda da mı şüphe ediyorsunuz? Allah’a andolsun ki, doğu ve batı arasında bütün dünyada, sizin ve dışınızdakiler arasında da Resulullah’ın benden başka torunu yoktur. Yazıklar olsun size! Acaba öldürdüğüm bir kimse veya zayi ettiğim bir mal ya da size vurduğum bir yara karşılığında mı beni cezalandırmak istiyorsunuz?“Ey insanlar! Allah’a and olsun bundan sonra süvarinin bineğe binerek meydanda gezdiği süre miktarınca dünyada kalırsınız. Bu sözü babam, ceddim Resulullah’tan bana nakletti. Bilin ki Hüseyin’in ümidi ancak yüce Allah’adır. Çünkü hayatı Allah’ın kudreti elinde olmayan kimse yoktur. “Yok, yok, yok!Yürekler harekete geçmez. Yüreklerin içi boşalmıştır sanki… Orada, göğüslerin içinde yürek yerine bir kaya parçası vardır sanki… Oklar, kılıçlar ve mızraklar konuşur yürekler yerine… kan konuşur. Söz, vahşetindir.​​​​​​​Hazreti Hüseyin’le birlikte Medine’den gelenler birer birer şehit olurlar. Her birinin şehadeti ayrı bir destandır. Onlardan biri Ebuzer-i Giffari’nin kölesi Cevn’dir. İşte onun can pazarına yansıyan pırıltısı“Cevn, İmam Hüseyin’in huzuruna çıkarak meydana gitmek için izin Hüseyin “Ey Cevn, diyor, sen afiyet ve asayiş ümidiyle bizimle buraya kadar geldin; şimdi kendi yoluna gidebilirsin.”Cevn Hazreti Hüseyin’in ayaklarına kapanarak şöyle diyor Ey benim imamım! Ben kötü kokulu, hasebi düşük ve rengi siyah bir köleyim. Güzel kokulu, şerif hasebli ve beyaz renkli olmam için cennete girmeme müsade edin. Allah’a andolsun ki, benim siyah kanım siz Resulullah’ın Ehl-i Beyt’inin pak kanlarına karışıncaya kadar sizi üzerine Hazreti Hüseyin Cevn’a izin veriyor. Cevn meydana gidiyor, vuruşuyor ve şehid oluyor. Hazreti Hüseyin onun başı ucuna gelerek buyurdu ki “Allah’ım! Onun yüzünü ak et, kokusunu güzelleştir, onu salih kişilerle haşret ve onu Muhammed ve Ehl-i Beyt’iyle haşret.”Artık sıra Ehl-i Beyttedir. Ehl-i Beyt’ten savaş meydanına ilk çıkan Hazreti Hüseyin’in büyük oğlu Ali Ekber olur. Ali Akber, torunlar içinde Rasulullah Efendimize en çok benzeyendir. O savaşa giderken Hazreti Hüseyin “Allah’ım! Şahid ol ki, halk içinde Peygamber’in Muhammed’e en çok benzeyeni bu kavmin üzerine gidiyor. Biz Peygamber’i görmek istediğimizde ona bakıyorduk. Allah’ım!” diyerek uğurlar. Ali Ekber parça parça edilir vahşet güruhu Hasan’ın oğlu Kasım, girer savaşa ve şehit olur. Henüz 13 yaşındadır. Hiçbir şey, hiçbir şey yüreklerinde bir kıvılcım oluşturmaz vahşet güruhunun. Sonra… sonra… Hiç anlatılamayacak şeyler oldu. Savruldu göklere Şehit Hüseyin’in ve Ehl-i Beyt’in muazzez kanları… Ondan beri dinmeyen bir ağıt vardır mü’minlerin gönlünde… Bir yara… Bir sancı… Bir fay hattı, bir uçurum…Bir de ders olsa keşke…​​​​​​​İKTİDAR HIRSINeleri nasıl unutuyor insanlar, gözleri ve gönülleri kararınca… Neleri nasıl çiğniyor… Peygamber emanetine kılıç çekmek… Bu nasıl bir şeydir! Ve Peygamber ahirete irtihalinden sadece yarım asır sonra… Peygamber neslinin henüz yeryüzünden çekilmediği bir zamanda! Nasıl bir şey!Bir ders! İktidar hırsını, kabile-kavim asabiyyetini Müslümanlığının, mukaddes değerlerinin, Peygamber hatırasının önüne geçirmemek için iz’an…HZ. HÜSEYİN SÖZLERİHiç şüphesiz din büyüklerimiz sadece onlardan söz edip, övmemiz, onları kutsamamız, onlar için ağlamamız ve onları sevmemiz için yaşamamışlardır. Bunlar kendi yerinde gerekli ve güzeldir fakat asla yeterli değildir. Onların yaşamının en büyük hikmet ve hedefi insanları cehalet karanlıklarından kurtarıp iman ve hidayet aydınlığına çıkarmaktır. olarak Kerbela olayı ve Hz. Hüseyin’i anma ve anlatmada bunu hep göz önünde bugünümüze ışık tutsun diye okumalı ve din büyüklerimizi bize örnek olsunlar, söz ve fiilleriyle bize yol göstersinler diye anlamda Hz. Hüseyin’i anmak İlahî aşkı, kulluğu, cihadı, namazı, emri bil marufu, nehyi münkeri, fedakârlığı, insan sevgisini Hüseyin’in bütün yaşamı ve Kerbelası örnek bir insanın hayat tarzını bize öğrettiği gibi sözleri de aklımızı, düşüncemizi ve gönül dünyamızı cihan sultanı efendimiz ne güzel buyurmuş “Hüseyin hidayet meşalesi ve kurtuluş gemisidir.”İşte o yüce insanın insanlığı aydınlatan nurlu sözlerinden küçük bir demeti siz aziz okuyucularımıza sunuyoruz1- Allah’ı öfkelendirmekle halkın rızasını kazanmak isteyen bir kavim, kurtuluşa Kıyamet günü, yalnız dünyada Allah’tan korkan kimse emniyette Ey insanlar! Resulullah s buyurmuştur ki “Kim, Allah’ın haramını helal bilen, ahdini bozan, Resulünün sünnetine muhalif olan, kulları arasında günah ve zulüm yapan zalim bir yönetici görür de fiil ve sözüyle ona karşı çıkmazsa, Allah-u Teala onu da, o zalim yöneticiyi sokacağı yere cehenneme sokar.’’4- Allah’a isyan ederek bir şeye ulaşmak isteyen kimse, umduğundan uzaklaşarak korktuğu şeye Hak üzere amel edilmediğini ve batıldan da kaçınılmadığını görmüyor musunuz? Böyle bir durumda, müminin ölümü arzulaması yerindedir. Ben ölümü saadet, zalimlerle yaşamayı ise aşağılık Ey Ebu Süfyan’nın oğullarına uyanlar! Eğer dininiz yok, ahiretten de korkmuyorsanız, en azından hür insanlar Allah’ım! Sen biliyorsun ki, bizim tarafımızdan gerçekleşen kıyam, saltanat için yarışmak ve değersiz dünya mallarından bir şeye ulaşmak için değildir. Senin dininin öğretilerini öğretmek, ıslahat yapmak, mazlum kullarına emniyet ve güvence kazandırmak, İslam’ın farzları ve Resulullah’ın sünnetleri ve hükümleriyle amel olunmasını sağlamak Farz olan cihatlardan biri, insanın kendisini günahtan koruması için nefsi ile cihat etmesidir. İşte bu cihat, cihatların en büyüğüdür…9- Eğer dünya hayatı bazılarının nazarında değerli sayılıyorsa, Allah’ın mükâfat evi cenneti daha yüce ve daha bu bedenler ölüm için yaratılmışsa, insanın Allah yolunda kılıçla öldürülmesi daha rızklar takdir edilip bölünmüşse, servet elde etmekte insanın hırsının azlığı daha dünya malını toplamak ondan bir gün el çekmek içinse, insanın böyle bir servet hakkında cimrilik yapmaması Bilin ki, insanların size olan ihtiyaçları, Allah’ın size verdiği nimetlerdendir. Öyleyse o nimetlerden bıkmayın, yoksa belaya Allah’tan başka sığınağı olmayan kimseye zulmetmekten Seni seven, kötü işlerden seni sakındırır; senden nefret eden ise seni bu işlere teşvik Akıl, ancak hakka uymakla kâmil Allah korkusundan ağlamak, cehennem ateşinden kurtulmaya sebep Bir kişi, Şehitler Efendisinin huzuruna gelerek “Ben günahkâr bir kimseyim, kendimi günah işlemekten alamıyorum, bana nasihat et” dedi. İmam şöyle buyurdu“Beş şeyi yap sonra dilediğin günahı işlea Allah’ın rızkını yeme, istediğin günahı Allah’ın mülkünden ve hâkimiyeti altından dışarı çık, istediğini Allah-u Teala’nın seni göremeyeceği bir yer bul, ne yapmak istersen Azrail canını almaya geldiği zaman teslim olma, o zaman gönlünün istediğini Kıyamet günü cennetin maliki seni cehenneme götürmek istediğinde cehenneme gitme, ondan sonra arzuladığın işi Bir adam İmam’a selam vermeden; “Nasılsınız? Allah afiyet versin” dediğinde İmam şöyle buyurdular “Evvel selam, sonra kelam söz. Allah da sana afiyet versin.” Daha sonra buyurdular ki “Kimsenin selam vermeden konuşmasına müsaade etmeyin.”17- İyiliklerde yarışın ve manevi ganimetleri elde etmeye Cömertlik eden yücelir, cimrilik yapan ise Bir kişi İmam Hüseyin’den dünya ve ahiret hayrını kendisi için yazmasını istediğinde İmam şöyle yazdılar“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Kim Allah’ın rızasını, halkın öfkesini kazanmak pahasına elde ederse, Allah, insanların ellerinde olan işlerde ona kifayet eder; kim halkın rızasını, Allah’ın gazabını kazanarak elde ederse, Allah, onu insanlara terk eder. Vesselam.”20- Kim, bir müminin gam ve üzüntüsünü giderirse, Allah-u Taala onun dünya ve ahret üzüntülerini giderir. Ey şehid-i Kerbela’ya ağlayanAğla matemdir Muharrem’dir kırık, dillerimiz sönük. Şehadete mi sevinmeli, ayrılıktan mı acımalı?Bu sorunun cevabı yok. Yüreğimiz iki parça ve her parçası yolun bir ucunda. Bir parçamız vuslattan coşarken, diğer parçamız kederli, ağlamaklı...Ah Kerbü Bela!Tarihin en büyük, en acı yağmasını, Zeyneb’in feryadını, Can Hüseyin’in kan-ter içindeki alnını, Kufe’yi, Kufelileri, Kerbela’nın kanayan taş ve toprağını, kurdun kuşun su içmeye utandığı Fırat’ı takvim yapraklarından hatırladığımız gün iki güzel insanın gözyaşıyla yunup çöl toprağıyla kefenlendiği günler. Başta güzeller güzeli o güzel torun ve yanında candan geçmiş yiğitleri. Çocuk, genç, orta yaşlı, her biri bir dağ heybetiyle meydana atılan, Yezid’i ve yezidliğini tanımayan, Hak Din Peygamberininsav torununu davet edip aldatan, yüzüstü bırakanlara karşı bir avuç cennet ayrı kılıçların ayrı konuştuğu, geri çekilmeye ve oturup konuşmaya müsaade edilmediği bu günler sebebiyle içimizde kapanmak bilmeyen çöl yarığı...Ölüm kişinin süsüdürMedine’den yola çıktığı andan itibaren şehadetin taşlı ve toz yollarına serpilecek birer çiçek olduklarının farkında olan İmam, Yezid hükümdarlığıyla kendini gösterecek olan sıkıntıları sezerek canı pahasına da olsa yolundan dönmemiş ve ailesiyle beraber yanındaki yiğitlerin dönmelerini istemişse de onlar şehadetten geri durmak istememişlerdir. Öpüp koklayıp birer birer meydana gönderdiği yiğitlerinin, susuzluktan kuruyan dudaklarını göz pınarlarıyla rahatlatıp şehadet tacını giydirmiştir. “İnsan için ölüm, genç bir kızın boynundaki takı gibidir; ölüm kişinin süsüdür” diyerek meydandan sahabe oğlunun komutasındaki binlerin gözleri içine siz ne büyük bir hata işlediniz’ dercesine bakarak varmıştır varacağına. O sahabe oğlu ki, çölde, İmam namaza durduğunda sesine cemaat olmuş fakat ona karşı kılıç kuşanmaktan da geri durmamıştır. Zulüm fırtınasının rüzgarı şefkat perdesini aradan silip götürünce’ geriye ne İmamlık müessesesinin ehemmiyeti düşüncesi ne de İmamın arkasında cemaat olma ruhu işçiliğinin en dirayetli, en acı, ağır örneğini sunan İmam ve yiğitleri, kazananlar safında Hz. Peygambersav imamlığında tebessüme durmuşlar ve şehadetin sönmez çerağı olup ciğerlerimize dolmuşlardır. Allah bizleri onların muhabbetinden mahrum Hüseyin’in melekleriFuzuli, Ka’b-ül-Ahbar’ın sahihliği hakkında yemin ettiği şu rivayeti aktarır Hüseyin Mazlum’a göklerin melekleri öldürülmüş bulunan Eba Abdillah, yerin melekleri boğazlanmış bulunan Eba Abdillah, denizlerin melekleri Şehid Hüseyin’ derler. Hüseyin şehid edildiği günden itibaren Kıyamet’e kadar, semavi varlıklardan bir topluluk onun mübarek türbesine bekçilik edip onun yasını tutmakta, matemini anmaktadırlar. Her Cuma gecesi de, yetmiş bin melek gelip, orayı ziyaret eder, sabaha kadar matem tutarlar, sabahleyin kazandıkları sevap ile yerlerine dönerler. Ey Sezayi bilmiş ol şahı Hüseyn Cümleye sevmektir ânı farz ı ayn Şeksiz ehlullaha oldu nûr-ı ayn Ağla matemdir Muharrem’dir bugünYavuz Ertürk matem’i haber verdi Yayın Tarihi 03 Aralık 2011 Cumartesi 1254 Güncelleme Tarihi 03 Aralık 2011, 1254 Kerbela'da Kan Ağlayan Ağaç Hafız Cemaluddin Zerendi, Hilâl ibn-i Hübab dan şöyle rivayet ediyor Bir gun evdeyken torunlari ve kizi Hasan ve Huseyin onu rahat birakmazlar ve onunla oynamak isterler fakat "nicin bunlari baska bir seyle mesgul etmiyorsun"der ve Hasani ve Huseyini alir ve iceri goturu fakat cocuklar yine durmaz anneelerini kandirip tekrar Resulullahin yanina onlari dizlerine sirada Cebrâil arzetti Ey Allah ın Resulü, yavrularınızı çok sevdiğinizi görüyorum. Peygamber Cebrâil e ;Elbetteki çok severim, onlar yaşantımın iki güzel fesleğen gülleridir. diye cevap verdi. Cebrâil Hüseyin e işaret ederek şöyle dedi “Bil ki ümmetin bu oğlunu öldürecektir. Daha sonra kanatlarıyla uçarak elinde biraz toprakla geri döndü ve Resulullah a Yavrun bu toprağın üzerinde öldürülecektir dedi. Hz. Muhammed s toprağın adını sorduğunda Cebrâil adının Kerbela olduğunu bu sirada Cebrail sunu soyledi."Hasan ve Hüseyin cennet halkı çocuklarının seyyidleridir ve sünnet ehlinin gözbebekleridir, sürurlarıdır"der. Resulullah ın s uyuduğu bir sırada, Hüseyin içeriye girdi ve Resul-i Ekrem e s doğru yürümek istedi. Ben onu Resulullahtan s uzaklaştırıp, işimin başına döndüm. Hüseyin tekrar iki alem serverinin yanına yaklaşınca, Hz. Muhammed s ağlar bir şekilde uyandı. Ben Niçin ağlıyorsunuz, bir şey mi oldu? diye sorduğumda, Cebrâil bana Hüseyin in şehid düşeceği yerin toprağını gösterdi. Allahın gazabı onun kanını dökenlere çok şiddetlidir. diye buyurdu. Daha sonra Resulullah s elini açtığında ince kum toprağı gördüm. Resulullah s bana hitaben buyurdu ki Ey Ayşe, canım elinde olan Allaha andolsun ki, bu olay beni çok üzüyor. Benden sonra Hüseyini ümmetimden kim öldürecek Ve birgun hac vazivesini gormek icin kabeye gider ve o sirada yaninda 600 kadarda yandasi geri donun size ihtiyac var diye Muaviye bin Ebi Süfyan´nin biat ediyorum diyenlerden oglu Yezid haber Imam hemen oradan harekete gecer ve yanindaki 600 kiside onunla beraber yol uzun ve her gece yarisi yanindakilere ogut verir.Kerbelada kistirilacagini cebrail Alihisselamín dediklerini oda duymustu "Benimle gelmeyin sizleri azadaffetmek donebilirsiniz" bu ogutler ve nasihatlar KERBELA` ya kadar devam geldiklerinde arkasina dondugunde arkaasinda sadece kendi soyundan gelen akrabalari70 kadar insan kalmistir. Yezidín gorevlendirdigi o zamanlarin en yuksek rutbelisi olan Hür ve soyundan gelenleri rehin alirlar ve onlara Sam´dan haber gelinceye kadar ne su ne yemek vermemistir. Fakat ne hikmetse nezaman namaza durda onun soyundan gelenlerle beraber arkasinda saf gun Hür`e sordu. Sen benim kim oldugumu biliyormusun? Hür Evet halkı çocuklarının seyyidleri ve sünnet ehlinin gözbebekleri, sürurlarısiniz der Peki bunlari biliyorsunda beni ve soyumu neden bu isgenceyi kanim size bela getirir der. Hür Bana yezid oyle bir Sey soylediki su an ben hem ahiret sorgusu hemde dunya sorgusundayim Sana ne bahseytti Yezid Hür Bana Sam valiligini vericek ama kabul edersemde Cehenlemlik olacagim der. bunun uzerine susar ve hic birsey Sam`dan o kara haber gelir" ve soydaslarini oldurun" Yezidin tum korkusu onu o yerinden yetme Hür saffina Yezide cabuk ulasir ve Yezid hemen kendi en yuksek komutanimin bunu yaptigini duyarlarsa halk akillanir der ve hemen o an savas emri veriri ve butun askerlerini KERBELA`ya daha yeni biat etmistir ve Hür`e seni azat ettim ilk namazini kilmadan Yezidin askerleri KERBELA da ilk olende Hürdür .cunku tek basina ordunun icine dalmisitr birer birer olur ve en son kalir. Ve o kotu Olay Hz Hüseyin`ide katlederler ve ilk kilic darbesinden sonra gokyuzunde kan yagmaya baslar taslar kan aglamaya baslar ve yakin olan agacta aglar toprak ve heryer oldurdugu ise bilinmiyor. Ve Cebrailin verdigi topragi zevcesi hala saklmaktadir. Ve topragin kan oldugunu gorur "Oglumuz sehit oldu " der. Ve aşığıda gordugunuz bur resimdeki agacta o gunden beri hala kan en yakin agac buydu. Bu Taş Suriye Halep şehrinde “Meşhedu'n Nokta” denilen yer Ehlibeyt aşıklarının ziyaret yeridir. Kerbela Faciasından Sonra Esirleri Ve Mubarek İmam Huseyin as Kesik Başını Şam'a Götürürken Halepte imam Hüseyin'in mübarek başının konulduğu bir taş Kan ağlayan taş nedir?2 Hasan Hüseyin kafasını kim kesti?3 Kimin kafasıyla top oynandı?4 Kerbela katillerinin sonu ne oldu?5 Ağlayan kaya nerede?6 Hz Hüseyin’i şehit eden Yezit kimdir?7 Imam Hüseyin’i kimler öldürdü?Kan ağlayan taş nedir?“Kan ağlayan taş” ise Halep şehrinde “Meşhedu'n Nokta” denilen yer, Ehlibeyt âşıklarının ziyaret yeridir. Orada imam Hüseyin'in mübarek başının konulduğu bir taş vardır. Taşın üzerine İmam Hüseyin'in mübarek başından kanlar akmış ve Müslümanların o taşa ilgi göstermesine ve korumasına sebep Hüseyin kafasını kim kesti?Hazreti Zeynel Abidin'in, eli kelepçeli ve boynu zincir vurulu haldeydi. Yolda acayip haller zuhura geldi; muhafızlardan bazısı öldü. Hazret-i Hüseyin şehid edenler, Yezid'ten ödül almak için; o yüce zatın mübârek başını kestiler. Süngülerinin ucuna kafasıyla top oynandı?Yasak, eski zamanların acı bir hatırasından, Kerbelá hadisesinden kaynaklanıyordu Hazreti Muhammed'in torunu Hazreti Hüseyin, 680 senesinde Emevi Hanedanı'ndan Yezid'in adamları tarafından Kerbelá'da katledilmiş, kesik başı Yezid'e götürülmüş ve Yezid bu kesik başla top gibi oynamıştı!Kerbela katillerinin sonu ne oldu?Sayıca fazla olmayan Kûfeli taraftarları Yezid'in yandaşları tarafından bastırıldı. Hüseyin ve beraberindekiler Kerbelâ'da Yezid'in 4500'e yakın adamıyla karşılaştılar. Burada meydana gelen savaşta Hüseyin ve taraftarlarının hepsi öldürüldü ve ailesi esir kaya nerede?Manisa'da yer alan Spil Dağı'nın kuzeybatısında varlığını sürdüren Ağlayan Kaya, yalnızca bir kaya parçası olmasına rağmen, konu olduğu ilginç efsanesi ile dikkatleri üzerine Hüseyin’i şehit eden Yezit kimdir?Irak'ın Kufe kenti yakınlarındaki Kerbela Çölü'nde 10 Ekim 680'de Emevi Devleti'nin 2'nci halifesi Yezid bin Muaviye tarafından Hazreti Hüseyin ve ehlibeytin şehit edilmesi, İslam tarihinde asırlardır dinmeyen bir acı olarak yer Hüseyin’i kimler öldürdü?Irak'ın Kufe kenti yakınlarındaki Kerbela Çölü'nde 10 Ekim 680'de Emevi Devleti'nin 2'nci halifesi Yezid bin Muaviye tarafından Hazreti Hüseyin ve ehlibeytin şehit edilmesi, İslam tarihinde asırlardır dinmeyen bir acı olarak yer aldı. Yüzyıllardır ümmetin içinde hiç sönmeyen bir acı Kerbela hadisesi. Resul-i Ekrem’in torunu Hz. Hüseyin, 72 yakını ile birlikte şehit düştü. İktidar hırsı ile gerçekleştirilen bu katliam, İslam tarihinin siyasi anlamda en önemli kırılma noktalarından biri oldu. Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in anlatımıyla Hz. Hüseyin ve Kerbela gerçeği... Hazret-i Hüseyn Kûfe'ye gitmek için sefer hazırlığını tamamlamakla meşgul… Tam yola çıkacağı sırada, evvelâ Ömer Bin Abdürrahman, sonra ibn-i Abbas, karşısına çıktılar ve yalvardılar - Kûfe'ye gitme! Oranın halkı dönektir. Sen Arabın efendisi bulunuyorsun! Hicaz halkı senin peşindedir. Mekke'de kal ve biy'at imkânını burada hazırla! Eğer Iraklılar vaadlerinde sadıksa, ne diye seni çağırıyorlar; yığınlar halinde buraya gelsinler!.. Eğer mutlaka Hicaz'dan ayrılman gerekse Küfe gibi netameli bir yere gideceğine, hiç olmazsa Yemen'in kaleleri kuvvetli, arazisi dağlık ve her türlü korunmaya müsait, halkı da senin baba dostların… Gitme, yâ Hüseyn, Kûfe'ye gitme! Hazret-i Hüseyn mukabelede bulundu – Öğütleriniz babaca, ilginiz de kardeşçe… Ama benim buradan çıkmam ve Küfe yolunu tutmam, artık bir oldu-bitti hükmündedir. Bana selâmet dilemekten başka size vazife kalmamıştır. Tekrar yalvardılar – Hiç olmazsa ev halkını ve yakınlarını beraber götürme! Hazret-i Hüseyn bu tavsiyeyi de dinlemedi. Kader o türlü hükmünü yerine getirdi ki, Peygamber torununa hiç bir mantık tesir edemedi. Çoluğunu çocuğunu, bütün yakınlarını topladı ve Irak istikametinde Mekke'den yola çıktı. Biraz ileride şair Ferzedak'a rastladı ve sordu – Halk ne düşünüyor, halleri nasıl? Büyük şair ve hikmet adamı, şu cevabı verdi – Halkın kalbi seninle ama kılıçları senin düşmanlarınla… Kaza ve kader gökten iner ve Allah dilediğini işler. O sırada Abdullah Bin Cafer'in oğullan yetişti. Babalarının bir mektubunu Hazret-i İmama verdiler. Mektup, kendisi yetişinceye kadar ileriye gitmemelerini rica ediyordu. Hazret-i Hüseyn yoluna devam etti. Kûfe'deki hâdiselerden habersiz olduğu için, yola çıktığını ve yakında Kûfe'ye ulaşacağını bildiren bir mektup yazıp yakınlarından biriyle oraya gönderdi. Mektubu götüren Kadisiye'de yakalandı. Küfe Valisi Ubeydullah'a gönderildi ve onun emriyle öldürüldü. Hazret-i Hüseyn hep yoluna devamda… Yolda bazı kimseler kendisine katıldı. Yol almaya devam ettiler. Sa'lebiye mevkiinde Müslim Bin Akîl'in öldürüldüğü haberini aldılar. Bütün kafile gözyaşları içinde kaldı. Bazı dostları tekrar rica ettiler – Dön, geriye dön, yâ İmam! Müslim'in kardeşleri atıldılar – Ya kardeşimizin intikamını alırız, yahut biz de onun gibi şehitlik şerbetini içeriz! Başka türlüsü olamaz! Hazret-i Hüseyn bu dileği doğru buldu ve yine yola devam emrini verdi. Birkaç konak sonra, Müslim'in arkasından gönderdiği süt kardeşi Abdullah'ın da Ubeydullah tarafından şehit edildiği haberi geldi. Kafilede teessür ve ıstırap büsbütün arttı. Yine yola devam… Şeraf Nehri geçildikten sonra, karşıdan görünen bir alay süvari… Bunu görünce sağ tarafta bir dağa saptılar. Atlılar da onları takip etti ve karşılarına kondu. Atlıların başında Hür Bin Yezîd isimli bir adam… Namaz vakti gelince Hazret-i Hüseyn'in müezzini ezan okudu. Hazret-i İmam'ın arkasında cemaatle namaz kılındı. Hür Bin Yezid de askerleriyle birlikte Hazret-i Hüseyn'e uydu ve namazı edâ etti. Namaz bitince Hazret-i İmam bir hutbe okudu ve dedi. – Biy'at için Kûfeliler tarafından edilen davet üzerine geldim! Hür cevap verdi – Biz seni davet edenlerden değiliz! Biz, seni bulup Kûfe'ye kadar senden ayrılmamaya memuruz! Bunun üzerinedir ki, Hazret-i Hüseyn, ilk defa olarak, maiyetindekilere, atlarına binip geri dönmeleri için emir verdi. Fakat Hür bu emre mâni oldu – Ne Medine'ye gidebilirsiniz, ne de Kûfe'den başka bir yere! Tutuklanmış bulunuyorlardı. Atlarına bindiler ve sol tarafa doğru yol aldılar. Hür ve atlıları, peşlerinde… Biraz ilerleyince, karşılarına Küfe ve civarından bir kaç kişi çıktı. Hür, bunları Hazret-i Hüseyn ile görüştürmemek istedi. Fakat Hazret-i Hüseyn'in sert ısrarına karşı duramadı ve görüşmelerine razı oldu. Gelenler, Kûfelilerin hâlini ve Müslim ile öbürlerinin nasıl gaddarca şehit edildiklerini anlattılar. İçlerinden biri şöyle dedi – Senin dostun az, düşmanın da çok… Gel bizim oymağımızın bulunduğu dağa çekilelim! O dağda, düşman üzerimize derya misali asker gönderse yine bir şey yapamaz! On gün geçmeden civar kabileler de imdadımıza gelir. Efendileri olduğum yirmi bin Tâi'nin, hemen emriniz altında toplanmasını taahhüt ediyorum. Hazret-i Hüseyn – Allah sana iyi akıbet ihsan etsin. Fakat şimdilik bizim yolumuzu değiştirmemiz güçtür! Dedi, gelenlerden ayrıldı ve Muharrem'in ikinci günü Kerbelâ sahrasına kondu. Kerbelâya inişin ertesi günü, karşılarında, 4000 kişilik bir kuvvet… Kumandanları Ömer Bin Saad… Ubeydullah'ın adamı Ömer, derhal Hazret-i Hüseyn'e bir elçi gönderdi ve sordu – Niçin geldiniz? – Kûfeliler istedi, ben de geldim. İsteklerinden caydılarsa ben de döner giderim. Ömer bu cevabı dörtnala, Ubeydullah'a bildirdi. Gelen emir – Evvelâ Yezîd'e biy'at teklif et! Kabul ederse ne âlâ!.. Etmezse sularını kes ve Hüseyin'i, diri veya ölü, ele geçir!.. Teklif edildi – Yezîd'e biy'at et yâ Hüseyn! – Asla!.. Bunun üzerine Ömer, su ile Hüseyn'in arasına girmek üzere beş yüz atlı gönderdi. Atlılar suyu tuttu ve Hazret-i Hüseyn, cephesi ve cenahından kuşatılmış, çöl ortasında susuz ve yardımsız, kala kaldı. Suyu tutanlardan bir lânetli, Hüseyn'e şöyle haykırdı – Bir damlasını tadamadan, suya baka baka öleceksin! Peygamber torunu dua etti – Yârabbi, sen bu adamı susuzlukla helak et! O adam birdenbire hastalanacak, hastalığı suya doyamamak olacak ve kırbalarla su içtiği halde susuzluktan kıvrana kıvrana can verecektir. Hazret-i Hüseyn o gece Ömer'le tenhada, görüştü – Bırakın beni, ya Medine'ye döneyim, yahut kâfirlerle çarpışmak üzere Türkistan taraflarına gideyim! Yahut doğru Şam'a yollanayım! Ömer bu teklifleri beğendi ve hemen Ubeydullah'a yazdı. Ubeydullah da mektubu okuyunca hoşlandı ve – Ne güzel teklifleri!.. Kabul ettim! Birinden birini seçelim! Dedi. Fakat, huzurunda bulunan Şemir isimli korkunç nasipsiz, hemen Ubeydullah'ı önledi – Sen ne yapıyorsun? Hazır eline düşmüşken fırsatı nasıl kaçırıyorsun? Bilmiyor musun ki, bu adam, nereye gitse taraftar toplar, kuvvetlenir ve senin başına belâ kesilir? Hususîyle, gece, Ömer'i bir kenara çekip yalnızca konuşmuş… Şüpheli durum!… Sen Ömer'e yaz, etrafındakilerle beraber buraya gelmesini Hüseyn'e teklif etsin!.. Gelecek olursa hakkında kararı sen verirsin. Dilersen cezalandırır, dilersen affedersin!.. Ubeydullah bu zehirli telkinlerin ağına düştü ve Ömer'e emir yazdı – Hüseyn'e, yanındakilerle beraber bana gelmelerini teklif et! Kabul ederse, hepsini al, getir! Kabul etmezse onunla cenkleş, hepsini yere ser ve atlara çiğnet! Emri de, Şemir'e verdi – Şayet Ömer emrime karşı koyacak olursa başını kes ve bana gönder! Sana yetki veriyorum! Böylece kumandayı eline almaya kadar muvaffak olan hain, cebinde mektup ve yetki kâğıdı, yola çıktı ve Muharremin dokuzuncu günü Kerbelâ'ya vardı. Ömer, getirdiği nâmeleri gözden geçirdikten sonra Şemir'in karanlık suratına baktı ve nefretinden bu surata tüküreceği geldi. Ağzına gelen suçlandıncı lâfları etti; fakat hilekâr Şemir'in telkinlerine kapılmakta o da gecikmedi. Kendisini yüksek rütbelerin cazibesiyle avlayan Şemir'in emrine baş eğdi ve akşama doğru askerine Hüseyn'i her yandan kuşatma emrini verdi. Hazret-i Hüseyn, böyle geç vakit yapılan kuşatma hareketinin sebebini sormak için kardeşi Abbas'ı gönderdi. Abbas, artık karşı tarafla cenk halinde bulundukları cevabını aldı. Hazret-i Hüseyn, Abbas'ı tekrar göndererek şu istekte bulundu – Cengi yarın sabaha kadar erteleyelim… Ömer bu dileğe müsbet cevap verdi. Peygamber torununun maksadı kendi ev halkına ve yakınlarına gereken öğütleri vermek ve o geceyi ibâdet ve istiğfarla geçirmekti. Etrafındaki leri topladı ve söze başladı "- Allahım; sana hamdederim ki, bize nübüvvetle ikram ettin. Bizde, hakkı işitir kulaklar, hakkı görür gözler, hakkı benimser kalbler yarattın. Bize Kuranı bildirdin ve din ilmini öğrettin. Bizi, sana şükredici kullarından eyle! Bundan sonrası şu ki, ben, yakınlarımdan daha vefalı ve hayırlı dost, ev halkımdan da daha şefkatli ve bağlı görmedim. Allah hepinize, benden ötürü, hayırlı ihsanlarda bulunsun… Ancak, sanırım ki şu karşımızdaki düşmanla hesaplaşmanın vâdesi bu akşam dolmaktadır. Son meydan yarındır. Bu bakımdan hepinize izin veriyorum; üzerinizde bana ait bir borç kalmamış olarak, yâni serbestçe ve rahatça bu gece gidebilirsiniz! Bu geceyi deve diye kullanınız, fırsatı kaçırmayınız ve gecenin karanlığına bürünüp uzaklaşınız! Her biriniz ev halkımızın birinin elinden tutup gitsin. Hepiniz Allah'ın lûtuflarına eriniz! Köylere, kasabalara yayılın ki, Allah üzerinizden mihnet ve meşakkati kaldırsın. Düşmanlar, benimle boğuşmak, beni altetmek azminde… Beni elde ederlerse başka bir şey istemezler." Hazret-i Hüseyn'in oğulları, kardeşleri ve kardeşlerinin oğulları, hep beraber atıldılar – Seni bırakarak gitmeyi ve senden sonra yaşamayı Allah bize göstermesin! Cevap aldılar – Oğullarım, kardeşlerim, yeğenlerim! Müslim'in şehit düşmesi yeter! Size ben izin veriyorum; gidiniz!.. – Ya halka ne diyelim! Büyüğümüzü, efendimizi, babamızı, kardeşimizi, en hayırlı amcamızı, ok atmadan, tek yara almadan bıraktık mı diyelim? Vallahi bu durumu ebedî olarak kabul etmeyiz!.. Hepimiz, nefslerimizi, mallarımızı, yakınlarımızı sana feda eder, ölünceye dek senin yanında dövüşürüz! Müslim Bin Avsece-tül Esedî ayağa kalkıp haykırdı – Seni yalnız mı bırakmak?.. Öyleyse senin hakkını korumak bahsinde Allah'a hangi mazereti gösterelim? Vallahi mızrağımı düşman göğsünde kırıncaya ve kılıcımı kabzasına kadar parçalayıncaya dek senden ayrılmam! Silâhım olmasa bile senin uğrunda ölünceye kadar taşlarla döğüşürüm! Daha birçok sadakat ve bağlılık sözü… Hazret-i Hüseyn hepsine dua etti. Ebû Zer-ül Gıfâri'nin kölesi kılıcını silerken öyle dokunaklı mısralar okudu ki, onları işiten Hazret-i Hüseyn'in kızkardeşi Zeynep, çığlık kopararak bayıldı. Zeynep ayılınca başucunda Hazret-i Hüseyn'i buldu – Kardeşim; Allah'a sığın! Bil ki, bütün dünya ehli ölür, sema ehli de baki kalmaz. Allah'ın zatından başka her şey helâktedir. Annem, babam ve kardeşim benden daha hayırlıydılar. Öldüler. Bundan sonra Hazret-i Hüseyn sabaha kadar ibadet ve istiğfarla meşgul oldu. Şafak vakti… Kerbelâ çölü, gerine gerine uyanmakta… Tek saniye uyamamış olan Hazret-i Hüseyn yakınlarını sabah namazını kıldırıyor. Yanan kalblerin kandilinde pırıldayan Allah ismi… Ufukta gittikçe koyulaşan kızıllıklar… Hazret-i Hüseyn atlı ve yaya, 70 – 80 kişilik maiyetini safa dizdi. Sağ ve sol yanlarına, maiyetindekilerden en güvendiklerini koydu, bayrağı da bir eminine verdi ve kendisi merkeze geçti. Binlerce askere karşı yalnız 70 – 80 insan… İlerledi ve karşısında, Müslümanlık iddiasındaki askerlere haykırdı "- Ey insanlar! Sözüme kulak verin! Aceleye kapılmayın! Ben size vacip olan şeyi söyleyeyim Gelişimden ötürü özrümü bildiriyorum! Özrümü kabul ve sözümü doğrularsanız, saadet kazananlardan olursunuz! Özürümü kabul etmez ve lâfımı dinlemezseniz, istediğinizi yapmakta hürsünüz!" Hazret-i Hüseyn bu noktada durdu. Zira kız kardeşleri iç paralayıcı şekilde ağlamaya başlamıştı. Hazret-i Hüseyn onlara döndü ve kendilerini sükûnete getirinceye kadar uğraştı. Sonra tekrar askerlere hitap etti "- Ey insanlar!.. Beni herkese nispet edin ve düşünün; ben kimim? Vicdanınıza baş vurun, nefslerinizi suçlandırın; bakalım benim kanım size helâl midir, öldürülmem caiz midir? Ben Peygamberimizin kızıyla amca oğlunun çocuğu değil miyim? Şehitlerin Efendisi Hamza, babamın amcası, Cennette uçan Cafer benim amcam değil midir? Allah'ın Resulü, kardeşimle benim için, siz cennet gençlerinin efendileri ve sünnet ehlinin göz bebeklerisiniz, dememiş midir? Şüphe yok ki, bu dediğim şeyde beni doğrularsınız. Eğer yalanlıyorsanız, içinizde Câbir Bin Abdullah'a yahut Ebû Said veya Sehl Bin Saad'a, yahut da Zeyd Bin Erkam'a veya Enes'e sorun! Haber verirler! Yok mu, içinizde bir yasaklayıcı ki, benim kanımın akıtılmasına engel olsun?" Bu arada Şemir dilini uzatmak ve Hazret-i Hüseyn'in sözünü kesmek istedi. Habib Bin Mutahhar onu paylayıp susturdu. Hazret-i İmam devam etti "- Eğer söylediklerimde bir şüpheniz varsa yahut Peygamberimizin torunu olduğum üzerinde tereddüt geçiriyorsanız, biliniz ki, bugün Doğudan Batıya kadar Allah Resulü'nün benden başka torunu yoktur! Söyleyin, öldürdüğüm bir mazlumun kanını mı, üstüne oturduğum bir malın ziyanını mı, yoksa bir yaralamanın kısasını mı istiyorsunuz benden? Ne istiyorsunuz? Ey Şit Bin Reb'â, Ey Haccâr Bin Ebcer, Ey Kays Bin Eşi'at ve Ey Yezûl Bin Hars, Kûfe'ye gelmem için bana mektup yazmadınız mı?" Hazret-i Hüseyn bir ân durup cevap bekledi. İsimlerini saydığı adamlar – Hayır, biz böyle bir şey yapmadık! Diye bağırdılar. Hazret-i İmam cevap verdi – Yaptınız! Fakat şimdi inkâr ediyorsunuz! Madem ki artık beni istemiyorsunuz, bırakın, dönüp gideyim yerime! Düşman safından Kays Bin Eşi'at atılıp bağırdı – Yâ Hüseyn, Ubeydullah'ın hükmüne baş eğip biy'ati kabul etmiyor musun? Hazret-i Hüseyn cevap verdi – İşte bu dediğin, hiç bir zaman olamaz! Ve atından indi. Züheyr isimli biri atını sürüp ortaya geçti ve iki tarafa birden kan dökmemelerine dair en dokunaklı sözleri söylediyse de tesiri olmadı. Şemir haini ok attı. Züheyr geri çekildi. Ve o anda, sahnelerin en ulvîsi meydana geldi; Hazret-i Hüseyn'i ilk kuşatan atlıların kumandanı Hür, Peygamber Torununun tarafına geçti. Atını Hüseyn'e doğru sürdü, önünde durdu ve nida etti – Senin tarafına geçiyorum! Şu ana kadar işlediğim suçları affet!.. Hür'ün cenkten kaçınma öğütlerine de okla cevap verdiler. Sonradan gelen kumandan Ömer Bin Saad ilerliyerek okunu attı ve haykırdı – İşte cengi açıyorum! Davranın! Ok yağmuru… Ziyad'ın kölesi Yesar ile Ubeydullah'ın kölesi Salim, meydana çıktılar ve er dilediler. Hazret-i Hüseyn tarafından Abdullah Bin Umeyr-ül-Kelbî çıkıp ikisini, kılıcını iki kere kaldırıp indirmekle yere seriverdi. Boğuşma da bütün dehşetiyle başladı. Hazret-i Hüseyn'in yetmiş iki kişiden ibaret yakınları, binlerce asker, kılıç, mızrak, balta ve gürz altında, doğrandılar, delindiler, kırıldılar ve ezildiler. Hazret-i Hüseyn'in iki oğlu, altı kardeşi, Hazret-i Hasan'dan iki yeğeni, daha nice yakını, dostu ve akrabası… Bütün bu şehit olanlar, iki günden beri dudaklarını ıslatmaya bile tek damla su bulamamış insanlar. Nihayet ortada Hazret-i Hüseyn kaldı. Kim ve ne olduğunu anlatan mısralar okuyarak atını düşman saflarına sürdü. Bir anda, etrafına üşüşen üşüşene… Su yerine üzerine ok fışkırırken, kılıçlar ve mızraklar da başında ve göğsünde işledi ve iki Cihan Efendisi'nin, sırtında taşıdığı torunu, atından düştü. Kâinata ve topyekûn varlığa kıymak isteyecek kadar hain bir el uzandı ve o kutsî başı bedeninden ayırdı. Geride kalan kadın ve çocukları da esir ettiler. Esirler arasında zevcesi Errübâb, kız kardeşleri Zeynep ve Ümm-ü Kelsûm, kızları Sekine ve Fâtıma, bir de, oğlu Ali Zeynelâbidin… Hazret-i Hüseyn'in vücudunda yetmiş iki kılıç ve mızrak yarası… Bütün gerçek Müslümanlar dövündü. Yüzlerce, binlerce şair, kezzap gibi kalbleri eriten mersiyeler söylediler ve gök kubbe altında bir peygamber torununa, dünya yaratıldı yaratılalı vâki olmayan, olmasına da imkân bulunmayan bu zülüm karşısında vicdanları şahlandırdılar. Cinlerin bile yakıcı mersiyeler okuyarak dövündüklerini duyanlar oldu. Tarihte en büyük şehitlerden birinin kesik başını Kûfe'ye götüren müfreze, bir konak ileride mola verirken, dibinde oturdukları duvardan bir el çıktı ve Hüseyn'i öldürenlerin, yarın Hesap Günü, ne cevap vereceklerini soran iki mısra aynı duvara kanla yazdı. Bu askerî birlikten kaçanlar, silâhını atıp bir adım gitmeyeceğini haykıranlar, çıldıranlar oldu. Mansur Bin Ammar, bu iki mısranın, Nübüvvetten 300 yıl önce bir taşa yazılı olarak Rum illerinde bulunmuş olduğunu rivayet eder. Hüseyn'in şehit olduğu gün, insanların yüzüne değil, tabiate bakmak lâzımdır. Gündüz vakti ortalık kapkara kesildi. Hattâ bir aralık yıldızlar bile göründü. Peşinden korkunç bir kızıllık çöktü. O gün kanlı yağmur yağdığını ve Kerbelâ'da hangi taş kaldırıldıysa altında kan sızıntısı görüldüğünü söylemeye kadar gidenler olmuştur. Hüseyn'in başını gövdesinden ayırmış olan Sinan adlı insanlık yüz karası, mübarek kafayı bir de fahriye okuyarak Ubeydullah'ın önüne koyunca, Küfe Valisi, destanlık cinayetin bizzat tertipçisi olduğu halde, dayanamadı ve Sinan'ın başını vurdurdu. Kerbelâ hâdisesine karışanlardan hepsi, şu veya bu türlü belâlarını buldular. Bir zaman sonra Muhtar Bin Ubeyd askeriyle Kûfe'ye girdi ve Kerbelâ işine katılanlardan altıbin kişiyi öldürdü. Ubeydullah, Şemir ve Ömer Bin Saad de bu arada cezalarını buldular ve en büyük ceza âlemine geçtiler. Kerbelâ'ya katılanlardan herbirinin belâsını bulduğuna dair en güzel nakil, Yakup Bin Süfyan'ınkidir- Bir gece oturmuş, Kerbelâ faciasından bahsediyorduk. Mecliste bulunanlardan biri, bu vak'aya katılanlardan belâsını bulmadık hiç kimse kalmadığını ileriye sürdü. Yine mecliste bulunanlardan bir ihtiyar, kendisini öne attı ve Kerbelâ'ya katılanlardan ve Hüseyn'in öldürülmesine yardım edenlerden olduğu halde o güne kadar hiç bir belâya uğramadığını söyledi. O ân odada yanan kandillerden biri sönecek hale geldi. İhtiyar kandili alıp fitili düzeltmek isterken sıçrayan bir kıvılcımla sakalı tutuştu. Meclistekiler ihtiyarı söndürmeye davrandılarsa da başaramadılar. Sakalını bastırdığı entarisi ve bütün vücudu alevler içinde kaldı. İhtiyar, koşarak kendisini, kenarında bulunduğumuz Fırat'a attı ve yana yana boğularak öldü. Necip Fazıl Kısakürek, Peygamber Halkası, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul

hz hüseyin kan ağlayan taş